yurtdışı seyahatlerde mutlaka büyük market zincirlerinden birine uğramaya çalışırım. ("millet müze gezer, senin derdine bak" diyebilirsiniz ama oralar da bir tür müze işlevi görüyor benim için, ayrıca müze de gezerim yani)."yerliler" ne yiyip içiyor, ne çeşit knorr çorbaları var, çörekler, kekler, kurabiyeler vs. stockholm'de kutup ekmeğini, budapeste'de cikolata kaplı portakallı-tarcınlı kurabiyeleri, amsterdam'da tatlı rulo çörekleri, frankfurt'ta süt dilimini falan hep bu sayede keşfetmiştim, bükreş'te de dolaşırken bir market aradı gözlerim ama şehir merkezi sayılabilecek bir bölgede, bir tane bile bakkal/market yoktu. ara ara carrefour işaretleri gördüm ama kendisini bulamadım. neyse ikinci gün öğle arasında old city bölgesine gittiğimizde bir bakkal buldum, yaşlı bir kadıncağız işletiyordu, raflarda o kadar az şey vardı ki, her şeyden aldım sanırım: soğanlı krakerler, cipsler, heidi marka cikolata ve de ülker çubuk kraker:) dönüşte ofistekilerle tadına baktık, en çok soğanlı kraker'i begendik, keşke daha çok alsaymışım. bakkal dışında bir de döviz bozdururken bir alışveriş merkezine girdik, oradaki süpermarkette çeşit çoktu elbette ama raflardaki ürünlerin sayısı azdı, raflardaki boşluklar insanı tedirgin ediyordu biraz, sanki olağanüstü bi şey olmuş da millet rafları boşaltmış gibi.
bulıt 3- bükreş'te binbir gece furyası
aksamları odada epeyce tv izleme fırsatım oldu, rumence kulağa biraz italyanca gibi geliyor, latin kökenli oldugundan sanırım. altyazılı filmlerden bazı kelimelerin türkçeyle ortak oldugunu fark ettim, "düşman" mesela. bir de "kopil," "çocuk" demekmiş :) kanal d'nin rumence yayın yapan kanalına rastladım, bizim dizileri altyazılı yayınlıyorlar, millet özellikle binbir gece'ye bayılıyormuş. bükreşli sosyolog bir kız vardı toplantıda, türk oldugumu öğrenince toplantıyı falan bırakıp uzun uzun diziden bahsetti, ben de ara ara takılıyorum diziye, sordu*u bi sürü şeyi bilemedim :) kızın söylediğine bakılırsa, binbir gece sayesinde türklerle ilgili olumsuz fikirleri değişmiş (neyse artık onlar), istanbul'a bayılıyorlarmış, kız yazın mutlaka gelmek istediğini söyledi. dizideki onur karakterini sevmiyorlarmış, daha çok yan karakterlerin hastasıymışlar, yaşlı karı-kocaya bayılıyorlarmış özellikle.
bir de cumartesi gecesi yemekten dönünce geç saatte açtığımda kanal d'de -ee nasıl yazsam acaba- yetişkinlere yönelik bir film yayınlıyorlardı, elbiseleri gereksiz bulan birtakım kadınlar ve adamlar kendilerince eğleniyorlardı diyeyim ben size :) kanal d logolu bir tv'de öyle sahneler görmek acayip geldi. bir de çok tuhaf bi reality show vardı, konuştuklarını anlayamadım ama program ekibi, evdekilere yalan söyleyip gece dışarı çıkan bir genç kızı (15-16 yaşlarında) takip ediyor, kız sevgilisiyle dans ederken anne-babayı kızın karşısına çıkarıyordu. anne iki gözü iki çeşme, baba öfkeli, kızla sevgilisi şaşkın. trajedini kendin yarat kendin yayınla, iyiymiş! bize de gelir mi yakında diye endişelendim ama yok ya, o kadar değil, degildir diy mi?
bulıt 4- dokuzuncu katta camın önünden geçen adam
romanya'ya gitmeden önce internette biraz arama yaptım, bir sürü yerde transilvanya, kont drakula hikayesinden bahsediliyordu. bram stoker'in ünlü vampir hikayesi kont drakula'yı yazarken, karpatlar'da transilvanya bölgesindeki yaşamış eflak hükümdarı III. Vlad'dan (Kazıklı Voyyoda da deniyor) etkilendiği biliniyor. hüküm sürdüğü 1456-1462 yılları arasında binlerce kişiyi işkenceyle öldürten bu acımasız hükümdarın, günümüzün en popüler korku karakterlerinden birine ilham vermiş olması enteresan geliyor insana. neyse uzatmiyayim, bükreş'te fark ettim ki 31 ekim cadılar bayramı için televizyon kanalları özel yayınlar hazırlamış, klasik korku filmleri, -tabii ki çeşit çeşit drakula-, perili ev, hayaletli şato belgeselleri vs. korku filmi severim fekat tek başıma izleyemem, o gece de içim gitti ama tek başıma otel odasında seyredersem, bütün gece koyun yerine vampir sayacağımı düşünerek kalkışmadım hiç.. gerçi izlemedim de noldu, akşamüstü eşyalarımı bırakmak üzere odaya girdim, bi elimi yüzümü yıkayayım dedim, hava da karardi kararacak, güneş pencerenin tam karşısından böyle sisli puslu acayip bi şekilde batıyor. elimde havlu, dalgın bi şekilde banyodan çıktım, pencereye doğru baktım ki adamın biri hızlı adımlarla camın önünden geçiyor! dokuzuncu kattayız! bir an delirdiğimi düşündüm, pencereye birazcık yaklaştım ki iskeleyi gördüm, meger benim oda binanın arka cephesine bakıyormuş, orada da bina yenileme çalışmaları yapıyorlarmış. o kısacık an içinde, "allahım, kaderde bir cadılar bayramı romanya'da vampir kurbanı olmak da varmış, sen büyüksün yarabbi!" diye soğuk terler döktüm. böyle işte elektracığım, dokuzuncu katta camın önündeki adam drakula diyil boyacı imiş :)
dönüşte III. vlad magnetleri aldım eşe dosta vermek için, "size orijinal drakula getirdim" diyerek :) toplantı sıkıcı ve cok yogun programlı olmasa şehrin tadını daha cok cıkarabilirdim.
bunu saymıyorum, yine gelicem bükreş :)
9 yorum:
Çoook yıllar önce, daha Çavuşesku iktidardaydı, anla artık, bir Bükreş transit uçuşumuz olmuştu. Boş rafları o zaman görecektin; koca havaalanındaki gümrüksüz satış mağazası dışındaki tüm alışveriş yerleri bomboştu. Gümrüksüz mağazada da sadece kaşkaval ve erik rakısı vardı. Erik rakısı almıştık, yıllarca içildi içildi bitmedi, öyle sertti. Bir seferinde iki duble içen bir arkadaşımız ertesi gün mide kanaması geçirmişti diyeyim de, öyle anlatayım sertlik derecesini. :))
Nerden geldim buraya, haa, boş raflar diyordum.:)
Romanya'nın Karadeniz kıyılarındaki plajlarının ve Transilvanya dağlarının güzel olduğunu duymuştum. Dilerim, gelecek sefere Bükreş'e gönlüne göe bir yolculukla gidersin.
aaa birsuru bulıt yazmissin neo :) korku filmlerini sevip yalniz seyredememe durumu bende de vardir. ama senin 9 kattaki boyacinin zamanlamasi super olmus :) ben ciglik atardim herhalde. sen cool takilmissin.
Şulecim, korkudan sesi çıkmamıştır bence:)
Bu Vlad'ın ulusal halk kahramanı gibi anılması nasıl da haksızlık ama ya. Adam işkencecinin önde gideni...
Tarih -hep diyorum bunu- olan değil yazılan bişey. İnsanlar da anlaşılmaz varlıklar. Valla bak.
:) bu bendeki hastalıklı hal n'olcak bilmem, ama yine gülüyorum, yine gülüyorum. düşene, korkana gülmem, kendimde olduklarında da katıla katıla gülmem pek hastalıklı, biliyorum. ve fakat, engellenemez bir durum. :)
Neolitik keyifle okudum bulıtlarını. Teşekkürler, bu arada ben 4. bulıta bayıldım ya. Hakikaten korku filmi sahnesi gibi, iyi dayanmışsın bravo sana. Boş raflar benim de moralimi bozdu şimdi, Türkiye'de ise bir bolluktur gidiyor. Allah eksikliğini yaşatmasın.
Neocuğum,
Bulıt mulıt derken, senin doğum gününü atlamışız yahu!
Tüh! :(
Neyse, çok geç sayılmaz yine de, di mi? (Evet de, evet de!) :P
Kutlarım, gönlüne göre bir sene dilerim.
İlk fırsatta bir Nev'izade yapıp, gecikmiş de olsa doğum gününü kutlayalım, derim.
:))
Bu ekmekçikız neden biliyor da ben bilmiyorum doğumgününü?
Ben de kutlarım, hadi bakalım. Nice nice yıllar göresin. Hepsini de mutluluklar içinde göresin işşallah. Karşına kötüler çıkmaya, yolların hep açık ola, tekerin hep düz basa e mi?
Nevizade yolları taştan, Neo çıkarsın bizi bizi baştan.
ekmekci kız,
evet evet, transilvanya'ya gitmek isterim bir dahaki sefere.
doğum günü tebriğin icin çok tesekkur ederim, aslında sayfaya yazıcaktım ama fırsat olmadı.
yok gec sayılmaz, nev'izade çok iyi fikir, en kısa zamanda bi planlama yapalım.
...
şule,
öyle anlarda bana garip bir soğukkanlılık geliyor, sonradan düşününce daha çok tırsıyorum :)
...
arzu,
gecen yıl dogum günümde bloga bir yazı koymustum.
tesekkur ederim kutlama icin, ne güzel dilekler :)
nevizade'yi kesin yapalım.
...
elektra,
abartma yahu, hastalıklı felan diyerek, korkana gül, düşene de çaktırmadan gül :)
...
güneşli günler,
bulıt'ları begendigine sevindim. boş rafların moral bozucu bir etkisi var gercekten.
iyi ki dogduuuuuun neoooooo, mutlu yillaaaaaaar sanaaaa:)
Yorum Gönder