simenon, sonbahar, sable



simenon'unkiler öyle "bir okudum, hayatım değişti" iddiasında kitaplardan değil. ha onların da yeri ayrı ama sıradan hatta günümüz acımasızlığıyla "loser" diyebileceğimiz karakterler üzerine kurulan cinayet, ortadan kaybolma vs hikayelerine gündelik hayatın ayrıntılarını kıymeti taşlar gibi serpiştirir simenon. komiser maigret cinayeti çözerken illa ki bir mahalle barına/kafesine uğrayıp bira içer, kitaplarda karakterlerin yedikleri içtikleri konu edilir, oteller, kafeler, barlara dair detaylar sayesinde film kareleri gibi canlanır olup bitenler okurun zihninde. 

şanslıyız ki simenon'un bir sürü kitabı türkçe'ye çevrilmiş. geçen hafta "cardinaud'nun bir haftası"nı okudum. son zamanlarda yok haliç'teki simonlardı, yok blog edebiyatıydı kendimi popüler kitaplara kaptırmış idim, simenon'la sıkı bir dönüş yapmış oldum, canım edebiyat :)

karısının evi terk etmesiyle hayatı alt üst olan bir sigortacının bir haftalık hikayesini anlatıyor bu kez simenon. her zamanki gibi bir pazar günü kiliseden eve dönen kahramanımız, kapı-pencereyi açık, eti fırında yanmak üzereyken buluyor, karısı bebeği komşuya bırakıp evi terk etmiş. küçük bir fransız sahil kasabasında yaşanan olay cardinaud'un dünyasını ve de dünyaya bakışını değiştiriyor. bi yandan arkadaşlarının, ailesinin, kasabalıların tepkilerini göğüslemeye çalışan sigortacı bi yandan da karısının gidişinin arkasındaki gizemi çözmeye çalışıyor. e simenon dedik, tabiy ki aynı zamanda bir suç hikayesi bu.

aşağıda tadımlık cümleler var, sonbahar da geldi, kitapçılara yolu daha sık düşüyor insanın, simenon da aklınızın bir köşesinde olsun. son bir cümle ki neolitik bir mevzuyu da yemeğe içmeye bağlamasa şaşarız diy mi? hikaye kısaca "Sables" (Les Sables-d'Olonne) denilen sahil kasabasında geçiyor, "sable" kurabiyeler vardır, hani böyle tereyağlı, ağızda dağılan, meğer "sable" kum demekmiş, kurabiye de adını ordan alıyormuş. olsa da yesek :)

***

Bu nasıl olurdu? Aç değildi, doğru. Bir an önce eve gidip Marthe dönmüş diye bakmak istiyordu, hem gitmekte acele ediyor hem korkuyordu, ne var ki, belki de bu korku yüzünden dirseklerini kahverengi muşambaya dayayıp, tıpkı çocukken olduğu gibi annesinin tek tek açtığı ve bıçakların bıraktığı izlerle dolu kalın çini tabağa dizdiği, yeni doğmuş şeyler gibi pembe ve mor midyeleri yuttu.
...
Saint Nicholas kilisesinin çan kulesinin sivri külahı kartpostallardaki gibi uçuk mavi bir göğe yükseliyor, alçak damlı evlerin beyaz cepheleri şeker pembesine dönüyorlardı. Mavi iş tulumlu balıkçılar, sanki bir sahneye koyucu tarafından yerleri ayarlanmış gibi, gruplar halinde, akşamın berrak atmosferinde şurada burada ayakta dikilmiş duruyorlardı.
...
Cardinaud evine dönmekteydi. Şehir hayatı derisine yapışmıştı. Ne kadar düşünceli olursa olsun insanları görüyor, onları selamlıyor, bildik sesleri işitiyor, mavi yelkenli teknelerin dönüşünü farkında olmadan seyrediyor, artık tanıdığı bir kızın yapış yapış, pis masaları sildiği o iğrenç yeşil cepheye uzaktan bir göz atıyordu. ...

Bir saat bekleyecekti. Hayatın fazla coşkulu, taşkın bir şekilde önüne serildiği bu kahvede yemeyi göze alamadı. Bir ısı ve ışık tabakasını, insanın gözünü karartıp girmeye cesaret edemeyeceği yakıcı bir gölü andıran geniş Napoléon meydanının etrafında dolaştı. Bir sandviç aldı. Elinde saklayarak, belli etmeden ufak ufak ısırdı.  

Caurdinaud'nun Bir Haftası / Georges Simenon

8 yorum:

serpil dedi ki...

Neocum günaydın,

Ne güzel alıntılar ...

Kitap fuarı da bu ayın sonunda unutma, bu sene 29. kez açılıyormuş, hiç kaçırmadım açıldığından beri, o bizden kaçmaya çalışıyor gerçi, yakında Edirne'ye gidecek :)

gülçin dedi ki...

evet neocum, ben de fuarı bekliyorum daha doğrusu fuar dolayısıyla yayınevlerinin hazırlayacağı yeni kitapları ve web sitelerinde olacak indirimleri :) beylikdüzü'ne gideli fuara gidemedim, kusura bakmasın.

sevgiler

neo dedi ki...

günaydın serpilciğim,

beğendiğine sevindim alıntıları. seçmekte zorlandım epey, kitap böyle inci gibi cümlelerle dolu.

biliyorum biliyorum yine fuar mevsimi geldi, geçen yıl tövbe etmiştim, tabii üzerinden zaman geçti, herşeyi unutup heveslenebilirim yine :)

...

gülçinciğim,

beylikdüzü'nde oluşundan ben de hiç hoşlanmıyorum ama geçen yıl da gittiydim. internetten kitap almak konusunda karışık duygular içindeyim, hem seviniyorum böyle bir kutu kitap geliyor hediye gibi, ama kitapçılarda vakit geçirmenin tadı da başka. internet fiyatlarından satan kitapçı istiyoruz :)

sevgiler

not: ülker hanım ve senin ayraçları bugün postalıyorum, bakalım beğenecek misiniz?

gülçin dedi ki...

ah yaşasın, çok teşekkür edeim şimdiden. beğenmez olur muyuz, aşkolsun, sen emek vermişsin, daha ne olsun. eline gönlüne sağlık.

sevgiyle.

aslı hayvanı dedi ki...

mmmm, hoşuma gitti.

neo'nun kitap listesinden kopya çekmeye bayılıyorum zaten. hiç pişman olmadım şimdiye kadar :)

neo dedi ki...

aslı h,

ya aslında kitaplar hakkında daha çok yazmak istiyorum, nasıl olsa okuyorum sürekli, üşenmesem yazsam diyorum. bu yaz adalet ağaoğlu okudum mesela, çok da beğendim, onu yazarım belki. bunca yıldır ihmal etmişim, yazık bana.

kitap listemi beğendiğine çok sevindim :) aslında bir yazı da kitapları nasıl seçtiğimle ilgili yazılabilir. geçen gün başlığına bayıldığım bir kitap aldım, kitap da güzeldir inşallah: "An Arsonist's Guide to Writers' Homes in New England" :)

aslı hayvanı dedi ki...

kitapları nasıl seçtiğini gerçekten merak ediyorum ben. zira senin listenden çok farklı şeyler öğrendim. gerçi polisiye tarzına özellikle meraklı olduğunun farkındayım ve ben polisiye pek sevmem ama yine de senin seçtiklerinden bir iki tanesini denedim, istisnasız pek bir şahane çıktı. bu yüzden o yazıyı özellikle bekliyorum :)

neo dedi ki...

aslı,

şu seyahate bi gidip geleyim yazayım, sonra da kitaplara sıra gelsin. böyle kendime hedefler koyunca iyi oluyor, bi tür disipline oluyorum ki lazım bana eheh. dediğim gibi kapaklar, isimler önemli benim için kitap seçme işinde. şansım yaver gidiyor sanırım, tabiy arada bu ne bee! dediklerim de oluyor, misal "piç güveysinden hallice" adlı blog çıkışlı roman. epey bi kötüydü, sıkı bir editörlüğe ihtiyacı vardı bi kere, bir de esprilerin çoğu daha önce duyduğum şeyler olunca e ne anladım ben bu işten oldum ve çok nadir yaptığım bi şey yaparak kitabı yarım bıraktım.