ondüla?


1 nisan geçti gitti, yerine acilen bi şey girmek lazım. bulıt bulıt yazayım bakayım bi şeyler:

- saçlarımı kestirdim. nicedir niyeti bozmuştum, şekle girmiyor, kabarıyor diye söylenip duruyordum. en son lush (hani şu bitkisel kozmetik ürünleri satan yer) mağazasındaki çocuk, şöyle bi tutup, hmm epey kurumuş, feci elektriklenmiş deyip bir maske önerince tamam dedim, kestirme zamanı gelmiş de geçiyor. maskeyi yaptım ama rapunzel kıvamındaki saçlarıma (rengi degil tabiy, uzunluğu itibarıyla) yetmedi sanırım. neyse her zamanki kuaföre gidip, çok sıkıldım keselim bunları dedim. adamcagız da şaşırdı, nicedir uğradığım yok tabiy, ıslatıp tarayınca iyice uzun göründüler, emin misin keseyim mi diye tereddüt etti, "durduğun kabahat" dedim, sonuç: omuz hizasında kat kat şukela saçlar :) çok memnunum sonuctan, herkes de çok begendi. bu arada şeyi hatırladım, annem cocukken kuaföre götürdüğünde duyardım, eskiden ondüla diye bi şey vardı, neydi o?

- kumpir almak için girdiğim büfedeki çocuk, fırından çıkardığı patatese attığım "küçük mü o biraz" bakışını hemen fark etti, "küçük mü" dedi, -patates de kafam kadar bu arada ama açım nabayım- ben suçüstü yakalanınca hemen "yok yok iyi, fazla gelir büyük" diye direkt inkara bağladım. tamam dedi çocuk ama pek de ikna olmadı, ben malzemelerden ne koydurayım diye iştahla salatalara bakarken baktım cocuk fırından bir patates daha cıkarmıs, onu ikiye bölmüş, içini oyup benim kumpire dolduruyor. gerek yoktu, iyiydi o deyince ben de, "yok, yetmez o size, anladım ben" dedi. zayıf da bir insanım halbuki ama nereden anlıyo insanlar pisboğaz bir obur olduğumu, tuhaf şey!

- festival zamanı geldi, bu sene gec kaldık bilet secmekte, bir sürü filme bilet kalmamış, kalanlar da balkonun en arkası, tuvaletin yanı gibi abuk subuk yerler. recep ivedik mivedik hikaye, millet sanat filmine aç kardeşim, ben bugün bunu gördüm.

- emrah serbes'in kitabından daha çok alıntı yapacaktım, araya 1 nisan şakası girdi. bir de iklimler romanı var, ondan da bahsedeceğim inşallah.

- gecen gün blogları dolaşırken gördüm, alışverişe fileyle çıkalım, poşet kullanmayalım mesajı veren bir blog açılmış, fileyle cıkılan alışverişlerden çekilmiş fotoğraflar var. bu file fikri epey tuttu, çok seviniyorum. benim geçen yıl yazdığım file yazısına da hala yorum geliyor. bu arada ben file yerine bir süredir, lacivert bir bez çanta kullaniyorum. file yazın meyve alırken iyi oluyor, kesekagıtlarını dolduruyorum içine, ne güzel. evde hemen hemen hiç poşet yok, "hedef: sıfır poşet" diye tişört mü yaptırsam kendime :)

haftasonu çalışacağımdan içimi şimdiden bir sıkıntı kapladı, ben gidip tatlı bi şey yiyeyim.

4 yorum:

macera oyunları dedi ki...

kısa saçları severim. daha macera perest olurlar.

neo dedi ki...

kısa saç ve maceraperestlik arasında bir bağlantı olduğunu düşünmemiştim. ilginç.

elektra dedi ki...

ondüla, o resimdeki kadınların saçları gibi bir şeydi sanırım. yani en azından annemler saçlarını gidip berberde sardırıp makineye soktuktan sonraki o tas hallerini, saçlarımı ondülalattım diye tanımlarlardı. ya da bildiğimiz maşa yaptırmaya mı öyle derlerdi acaba? bak bilemedim şimdi, ama ikisinden biri.

neo dedi ki...

elektra,

ben de öyle tahmin ettim ama emin olamadım. o makineleri hatirliyorum, komik bir görünümleri vardı, annem perma yaptırırken girerdi bir de, sonuna dogru, kuaföre işaret ederdi, "çıkar artık yandı kafam" diye :)