lusin'in sayfasında nabokov'dan söz ederken yazarın bir kelebek uzmanı olduğundan bahsetmiş idim, lusin de kelebeklerin onu hüzünlendirdiğini söylemişti, onu okuyunca festivalde izleyip çok sevdiğim "bitmeyen yürüyüş -still walking (aruitemo aruitemo)" filminden bir sahne aklıma geldi: bir yaz günü, yıllar önce ölen oğlunun mezarını ziyaret eden yaşlı kadın, mezarlığın yanındaki yokuştan aşağı inerken sarı bir kelebek görür. evladının acısını hala taşıyan anne, heyecanla "bak sarı kelebek" diyerek 7-8 yaşlarındaki torununa göstererek, bir inanıştan söz eder: "kışın hayatta kalmayı başarabilen beyaz kelebeklerin, ertesi yaz sarı kelebekler olarak hayata döndüğünü söylerler." ufaklığın pek aklına yatmaz, "kim demiş" bunu diye yaşlı kadına sorar, o da kimden duyduğunu hatırlamadığını ama ne zaman sarı kelebek görse yüreğinin sızladığını söyler hüzünle... aynı gece, yatmaya hazırlanırlarken yaz sıcağında açık bırakılan pencereden içeri sarı bir kelebek girer. anne, kelebeği görünce "mezarlıktan buraya bizi takip ettin değil mi?" diye kelebekle konuşmaya başlayıp, "camı kapatın, junpei olabilir!" diye heyecanlanır. kızı ve diğer oğlu, kelebeği avuçlarının arasına almaya çalışan annelerini "saçmalama anne, sadece bir kelebek" diye sakinleştirmeye çalışır. sonunda kelebek açık kapıdan uçup gider, kadın hala onun ölen oğlu junpei'den bir iz taşıdığını düşünerek, "büyük annemin 17. ölüm yıldönümünde de gece içeri böyle bir sarı kelebek girmişti" diye diretir.
şimdi böyle hüzünlü, kederli sahnelerini yazdım ama aslında filmde yer yer mizah da vardı. özellikle evin tam bir "aksi ihtiyar" tadındaki babasının halleri, acısının altından işi biraz deliliğe vurarak kalkmaya çalışan annenin patavatsızlığa varan yargıları, ailenin mutfakta neşe içinde yedikleri yemekler... yemek deyince özellikle annenin taze mısırla yaptığı bir tür kızartma vardı ki fena halde aklım kaldı. -al işte, tipik neo, kelebekti, hüzündü diye başla süt mısırla bitir yazıyı, pisboğaz nolucak :) sonradan baktım da pişirdiği şey tempura imiş, bir sürü de çeşidi varmış. neyse, uzatmiyim, rastlarsanız mutlaka izleyin.
şimdi böyle hüzünlü, kederli sahnelerini yazdım ama aslında filmde yer yer mizah da vardı. özellikle evin tam bir "aksi ihtiyar" tadındaki babasının halleri, acısının altından işi biraz deliliğe vurarak kalkmaya çalışan annenin patavatsızlığa varan yargıları, ailenin mutfakta neşe içinde yedikleri yemekler... yemek deyince özellikle annenin taze mısırla yaptığı bir tür kızartma vardı ki fena halde aklım kaldı. -al işte, tipik neo, kelebekti, hüzündü diye başla süt mısırla bitir yazıyı, pisboğaz nolucak :) sonradan baktım da pişirdiği şey tempura imiş, bir sürü de çeşidi varmış. neyse, uzatmiyim, rastlarsanız mutlaka izleyin.
filmin festival sitesindeki sayfası: http://www.iksv.org/film/program.asp?Content=Film&SID=17&FID=107
fotoğraf da filmin resmi sitesinden.
Belki gelecek yıl 7 Mayıs'ta benim de penceremden bir sarı kelebek içeri girer Neolitik Hanım...
YanıtlaSilhttp://loverisloser.wordpress.com/2009/05/08/kolye/