biricik dörtgöz'ümden ayrıldım, bedbahtım dostlar :( mor rengiyle göz kamaştıran biricik laptop'um dörtgöz, son zamanlarda pek hastaydı. iki program aynı anda açınca fanlarından "darrrrr darrrrr!" diye su motoru kıvamında sesler çıkarır olmuş, ekranının alt kenarından da tuhaf, kalınca bir pembe çizgi belirmişti. yetkili servisi fatih'deymiş, bir türlü vakit bulup götüremiyordum, her haftasonu ya evden yapılacak bir iş çıkıyordu, ya üşeniyordum. nihayet dün götürüp bıraktım, ayrılmak çok zor geldi, bildiğin bilgisayar (aslında internet demek daha doğru) bağımlısı olmuşum. akşam televizyon izlerken kafam bir şeye takılıyor, dur diyorum internetten bakayım, sonra hemen hatırlıyorum "amaan dörtgöz yok ki!" neyse bilgisayar olmayınce battaniye işine hız verdim, dün akşam itibariyle 89 adet kare oldu, 100'e tamamlayınca birleştireceğim. fatih'te yüncü de buldum, geçen hafta beşiktaş'ta esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolan (migros'ta kasada unuttum, bir on dakka sonra hatırlayıp geri döndüm, yok olmuştu, kesin örgücü bi teyze çantasına attı diye düşünüyorum :) kırmızı yumağa benzer bir ip, bir de petrol mavisi aldım, yeni renklerle eskileri katıp beş-altı kare ördüm.
örgü örerken sherlock holmes'un günümüze uyarlanmış halini izledim cnbc-e'de, çok beğendim, tavsiye ederim. doksan dakikalık mini dizi formatında üç bölüm yayınlanacakmış, cumartesi akşamları dokuzda. günümüzde geçiyor ya, sherlock'un da blogu var, maktülün paltosu ıslak, hemen internete bağlı telefonuyla hangi yakın şehirde yağmur yağdığına bakıp kadının nereden geldiğini öğreniyor vs.
neyse uzatttım, madem bilgisayarım gitti, bu yazıyı nerde yazıyorum, onu anlatacaktım. bu sabah kahvaltıdan sonra daha fazla evde duramadım, dur dedim, ben ofise gideyim de bir maillerime bakayım, belki ofis laptopunu getiririm eve. tünel üzerinden gitmeye karar verdim, pazar sabahı tenha olur sanıyordum ama turist doluydu.
amerikan aksanıyla ingilizce konuşan bir grup genç vardı. tünel’de bir başka amerikalıya rastlayıp konuşmaya başladılar, tam yanlarında durduğumdan kulak misafiri oldum. karşılaştıkları orta yaşlı adam "neredensiniz" diye sorunca gençlerden biri "united states" diye başlayacak oldu, "onu anladım zaten, amerika’nın neresindensiniz" diye sordu gülerek... benim tam yanımda duran kasketli genç adam minnesota, karşısındaki kız wisconsin, biraz uzaktaki genç de denver'danmış. önce amerika sonra da türkiye muhabbeti yaptılar, orta yaşlı adam iş için burdaymış, gençler de üç aylık bir programla türkiye kültürünü tanımak için gelmişler. uzun uzun istanbul'un ne şahane bi yer olduğundan söz ettiler. adam gençlere bursa'ya da gitmelerini önerdi, feribot seferini, şehri, uludağ'ı övdü, "gidin kayak yapın, gerçi colorado gibi değil ama güzel yine de" dedi. ben çaktırmadan bunları dinliyorum ya (elimdeki gazeteye bakıyorum hesapta ama kulağım onlarda), "anladılar mı yoksa, ondan mı habire memleketimizi övüyolar len?" diye bi kıllandım ama sonra da "yok canım" dedim, "basbayağı beğenmişler işte, nerden tahmin edicekler ingilizce bildiğimi.." kendimi yakın hissettim tiplere, arkadaş olunabilecek insanlara benziyorlardı, bir ara ben de sohbete karışsam mı,” minnesotalı arkadaşım var” diye düşündüm ama aman dedim ne gerek var şimdi?
neyse, artık tünel yolcuğuluğunun sonunda gelmişken kuvvetli bir şekilde hapşırdım, tam yanımda duran kasketli minnesotalı oğlan bana dönüp "çok yaşa" demesin mi! ben de boş bulunup "ay sen de gör" diye cevap verdim :) sohbete kulak kesilince içlerinden biri gibi hissettim zaar, çocuk "çok yaşa" deyince de otomatikman çıktı ağzımdan. karşılıklı gülümsedik, sonra da ben biraz utandığımdan hızlı hızlı çıktım tünelden. ingilizce bildiğimi anladılar mı diye kıllanırken onların türkçe bilebileceğini hiç düşünmedim. dünya gerçekten küresel bir köy olmuş a dostlar diyerek şu pazar yazımı bitireyim. herkese iyi pazarlar.
bir pazar gününe yakışır, neşeli, eğlenceli bir yazı olmuş, neocum, ben şahsen çok eğlendim. bi kere sherlock dizisini izledim ben. bana öyle geldi ki, diğer bazı diziler (the mentalist gibi) sherlock'tan etkilenip, şan şöhret yaparken, sherlock'çular hadiseye bozulup modern bir dizi yapmışlar. ama mesela, izledin mi acaba, sherlock holmes duvara sarı boya ile red john'un gülen yüzünü çizmişti. demem o ki, kendi taklitçilerini taklit ediyorlardı adeta. ben o sherlock karakterini pek sevmedim, watson'ı yine sevdim. watson'ı her zaman severim.
YanıtlaSilbaşka? sabah tünel'de yürümeni çok sevdim. o sahne çok hoşuma gitti, sonra amerikalılar'ın ülkemizden övgüyle bahsetmesi filan... ben çok sevinirim ülkemiz için övgü duyduğumda. sonra kasketli amerikalının çok yaşa demesi, ah, çok şeker bir sabah.
en önemlisi ise, sona sakladım, battaniyenin hızla ilerlemesi! bitince dikip göster mutlaka. ben ablamla msn de konuşurken senin örgünün fotoğrafını gönderdim, bana bunu öğret diye, aa çok kolay diye başladı, şu kadar zincir çek, köşede iki tane al falan filan... anlamış gibi baş salladım ama hayatta öğrenemem öyle. ben denedim de, neo, bere gibi içe doğru kıvrıldı kenarları. ben battaniye değil de kare şeklinde, yastık yapayım istemiştim. hmmm...
dörtgöz ne zaman olacakmış? mor renkli laptop hiç görmedim. benimki kırmızı:)
sen şimdi bunu ancak yarın sabah okuyacaksın. günaydın sana!
sevgiler, öpücükler.
Neocum,
YanıtlaSilHımm, bu durumda dörtgöz'ünü almak için Fatih'e yeniden gideceksin ve belki de başka renkler de alacaksın, di mi?
Minessota'lı kasketli genç arkadaşın olsaydı keşke! :))
periciğim,
YanıtlaSilbeğendiğine çok sevindim yazıyı. sherlock karakterini ben de pek sevmedim ama genel olarak dizinin havası hoşuma gitti. watson'la ilişkileri sevimliydi.
ve evet, battaniyeyi birleştirmeyi aşama aşama fotoğraflayacağım. bana da ablam öğretti kare motifleri örmeyi, internet sitelerinden denedim ama bir türlü olmadı. belli aralıklarla artırman gerekiyor aynı noktaya üç kez batırtarak, onu yapmazsan içe kıvrılıyor. ben sana öğretmeye geleyim bi gün :) ya da olmadı bu battaniyeden sonra örerim sana kare yastık iki tane nolucak?
dörtgöz için iki gün arıza tespiti olacakmış, sonra da tamir edilecek, parça değişimi gerekirse iki hafta sürebilirmiş, gerekmezse daha kısa sürermiş. dörtgözün fotoğrafını ekledim yazıya, kırmızı da güzelmiş :)
sevgiler, öpüyorum.
...
ekmekçi kız,
evet tekrar gideceğim fatih'e ama o vakte kadar battaniyeyi bitiririm diye umuyorum. bakalım..
Başlığı okuyunca bir alaka kuramamıştım tabii ama çok keyifli bir yazı olmuş... Ülkemizden övgüyle bahsetmelerine çok sevindim. Battaniye bitiyor demek, yeni renklerler, yeni motifler hayatına da katılsın battaniye ile birlikte...
YanıtlaSilteşekkür ederim güneşli günler..
YanıtlaSilevet battaniye bitiyor, matematiğim berbat olduğundan hep yanlış sayılar veriyorum :) 100 karede değil 96'da bitecek. her biri 8'er kareden oluşan 12 sıra olacak, birleştirirken de büyüyecek biraz, fena bir boyut değil, diz battaniyesi olarak kullanılabilir, ya da kanepe üzerine serilebilir vs.
güzel dileğin için de ayrıca teşekkürler.