* geçen gün bi arkadaşa amelie filmini hatırlatmaya çalışırken, “hani bi kız vardı, ordan oraya gidiyodu” dedim, şıp diye bildi, “ha amelie!” :) hatırladıkça gülüyorum hala.
* bi ara “azalarak bitsin” listesi yapıyordum, listeyi bilgisayarda nereye kaydettiğimi bulamıyorum. neyse ona eklenecek iki madde daha: “sözün bittiği yerdeyiz”, “ezber bozmak”. kullanmayalım ya bunları, azalarak değil hemen bitsin!
* akşama doğru, ara öğün saatinde, zihinsel olarak da abur cubur bi şeylere bakayım diye ingiliz magazinin güzide gazetelerinden daily mail web sitesine uğruyorum, gözüme çarpan belli konular var: amy winehouse ve yıllardır giydiği babetleri, tom cruise ve katie holmes’un kızları suri’nin (4) topuklu ayakkabıları, kışın bile çorapsız gezişi, biberonu vs. dün jude law’un şu fotoğrafını görünce günüm şenlendi ki kendisini beğenirdim de, bu nedir ya! Bir “eşortman” insanı bu kadar mı bitirir? Umut sarıkaya’nın bir karikatürü vardı, Orlando bloom’a banyo yaptırıp, dizi çıkmış eşofman giydiriyor ve elektrik sobasının karşısına oturtarak yakışıklılık ve karizmasını bitiyordu, bu da o hesap olmuş :)
* her güzel şey gibi behzat ç de giderek kötülüyor gibi geliyor. bu haftaki bölüm ne kadar karikatürizeydi öyle? O Ercüment karakterinin iğreti peruğu, ders anlattığı sahneler, polis tarafından öldürülen festus okey’e gönderme yapmak gibi bir iyi niyetle hareket edilse de ana hikayenin zayıflığı.. abartmıyorum diy mi, kötüydü bu haftaki bölüm?
* bu yakınlarda hep seyahate giden arkadaş haberleri alıyorum, biri sao paulo’ya gitti, ev arkadaşım da paris’e, ordan da amsterdam ve berlin gibi bir rotası var. Gittikleri yerlerden kart atmalarını söyledim, bakalım atıcaklar mı?
* sahafta bir simenon daha buldum, zengin bir simenon koleksiyonum olacak bu gidişle. Kitaplıkta da yeni kitaplar için yer açıldı, pek güzel.
* hani şu bahsettiğim bir dondurmacı var ya, tünel’de giolitti, kaç sabahtır önünden geçerken tarçınlı ve portakallı dondurma etiketlerine gözüm takılıyor, hazır hava da ısınmışken tadına baksam ya… yakında erik de çıkar. bahar candır diyerek bitireyim şu yazıyı :)
* ha bu arada eşofman lafı, Fransızca “échauffement” – ısınma kelimesinden geliyormuş.
neo
the gerekli-gereksiz bilgiler insanı
bahar geldi ya, bana hafiften basıyorlar. merhaba depresyon diyeceğim günler yakındır. bu havalar giderek ısınacak ki, en fanesı bu:( merhaba dedim de, bir yerde okudum, doğruluğu var mı bilmem, "merhaba" farsça'da benden sana zarar gelmez demekmiş:) bu da benden olsun.
YanıtlaSilerik dedin beni bitirdin işte.
YanıtlaSildişlerim kamaşmaya başladı bile :)
evet evet bahar candır.
derhal yazayım şunu önce: behzat ç bir zamandır kötü ve kötüleşiyor, gözümüzün önünde "azalarak" bitiyor, üzülüyoruz. bazı klişeleri listeleyeyim istiyorum ben de. simenon candır. yeşil erik sevmem. o dondurmadan ye, bize uzun uzun yaz. senin yazındaki dondurma hayali, gerçeğinden daha lezzetli oluyor, hep derim.
YanıtlaSilşimdilik bu kadar. acil işler beni bekliyor. sevgiler çok.
elektra,
YanıtlaSilorhan pamuk'tu galiba (ya da romanlardaki karakterlerden biri mi, emin olamadım), baharı sevmezmiş, depresif bulurmuş, havalar düzelince dışarıdan gelen çocuk sesleriyle karamsarlığa kapılırmış. kış depresyonundan daha fena bu baharın getirdiği depresif haller sanırım.
merhaba'yı bilmiyordum, güzelmiş. farsça bilen arkadaşlar var, bi ara sorayım bakayım onlara.
...
nalan,
erik beni de bitiriyor, mevcut meyveleri canım çekmez oldu, hep portakal, hep elma, çıksın artık şu erik :)
...
peri,
behzat ç konusunda emin olamıyordum, demek sen de öyle düşünüyorsun. filmini yapıcaklarmış, o güzel olur inşallah.
hatırlıyorum, sen erik sevmiyorsun, elma seviyosun. elma da candır (kıştan baydığım için hakkını yemeyeyim şimdi :)
yiycem o dondurmayı, hatta akşam deneyeyim dedim ama hava serindi, ince giymişim, tırstım. ilk güneşli günde yiycem kararlıyım.
acil işlerini hallettin mi? benden de sevgiler, muhabbetler çok.