dexter


dexter diye bir dizi var. polisiye, adli tıp, doktor vs. dizilerini seviyorsanız adını muhtemelen duymuşsunuzdur. ben bir arkadaşımdan aldığım dvd'lerden üç günde izleyip bitirdim ama normalde e2'de yayınlanıyor.

dexter miami'de geçen bir tür "dr jekyll/mr hyde" hikayesi. burada dizinin bütün hikayesini anlatıp izlemek isteyenlerin heveslerini kaçırmayayım ama kısaca şöyle özetlenebilir: dexter, normal hayatında cinayet masasında çalışan bir adli tıp uzmanı; "anormal" hayatında da kötüleri kendine kurban seçen bir seri katil. gün içinde göreve çağrıldığında elinde çantası gayet soğukkanlı bir şekilde suç mahalline intikal edip hemen çalışmaya başlıyor, kendisi de cinayet işleyen tayfadan biri olarak bazen bulunan cesetlerden etkileniyor ve olağanüstü bir sanat eseri görmüş bir eleştirmen edasıyla övgülerini saklayamıyor.

dexter ülkenin en iyi kan izi uzmanlarından biri. kan izlerinden yola çıkarak cinayetin nasıl işlendiği (bir tutku cinayeti mi, yoksa sıradan bir mafya hesaplaşması mı) hakkında isabetli tahminlerde bulunuyor.

gündüzleri uslu uslu işini yapan dexter, geceleri avının peşine düşüp, geride en ufak bir iz bırakmadan,"kusursuz cinayetler" işliyor. kurbanları arasında küçük çocuklara tecavüz edip öldüren zengin bir adam, kübalı kaçak göçmenleri para için boğarak öldüren bir karı-koca gibi insanın kanını donduracak kötülükler yapmış kişiler var.

dexter'ın hikayesinde özellikle geçmişe dönerek babasıyla konuştuğu sahneler çarpıcı ve dramatik. babası dexter'ı çok küçük yaşta evlatlık alan ve dexter'ın normal bir çocuk olmadığını kısa sürede fark eden tecrübeli bir polis. küçük çocuğun kesici aletlere olan ilgisini, duygusuzluğunu ve soğukkanlılığını gözlemleyince, ona bu sıradışı özelliklerle nasıl hayatta kalacağını, masum insanlara zarar vermeden nasıl yaşayacağını öğretmeye çalışıyor.

bu sahnelerden birinde, mutlu bir aile pikniğinde fotoğraf makinasına bir türlü gülümseyemeyen oğlunu kenara çekip, öyle hissetmese de mutluymuş gibi yapmasının çok önemli olduğunu, sıradan insanların arasına karışmak istiyorsa başka şansı olmadığını söylüyor. küçük dexter da bunun üzerine kırık bir gülümsemeyle objektife bakmaya çalışıyor.

dizide en çok dexter'ın sürekli olarak, olmadığı biriymiş gibi davranma çabası etkiledi beni. seri katil falan olduğumdan degil ama ben de bu günlerde sürekli surat asmamak, gereksiz gereksiz konuşup canımı sıkan insanlara ağzıma geleni söylememek ve en ufak bir aksilikte oturup ağlamamak için kendimi zorluyorum. epeyce zor bir iş bu... keşke kimseyle konuşmak zorunda kalmadığım bir iş yapıyor olsam diye geçiyor içimden, günde bir-iki müşterinin uğradığı eski bir kitapçı dükkanında çalışsam, günümü kitapları sınıflayarak geçirsem, akşamları da sessiz sessiz evime dönsem. kimse bana bir şey sormasa, kimsenin asabiyetini çekmek ve sakin sakin konuşup onları yumuşatmak zorunda kalmasam.

neyse daha fazla şikayetlenmeyeyim... bu da çok sıkıcı zira..

zaten birazdan çıkıp dondurma yiyecegiz...

4 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

"Dexter"ı seyredemedim de o roldeki oyuncuyu "Six Feet Under"dan tanıyorum. İyi oyuncudur, çok beğenirim ama görüldüğü gibi ismini hatırlayamam.:)

Adsız dedi ki...

ben de oradan tanıyorum. gerçekten iyi oyuncu.

sevgili neolitik hanım, insanlarla uğraşmak zor gerçekten de. ben pek sevmem insanları. uğraşmayı da. benim çok tahamüllü olduğumu söylerler işte. ama bazen dayanamamam artık, basarım istifayı. düzeltmeye uğraşmak, koşulları iyileştirmek zor gelir çünkü. hiç mücadele adamı değilim.

ama sen istifa etme. çok sıkıcı biliyorum ama eh işte insan dediğin her yerde var. her yer bir sıkıntı demek. aslında neşeli öğütler vermek istiyorum. demek istiyorum ki, buna şaşırma. bunu kabullenip, ezberleyip artık görmez olup, bunu rutin bir sıkıntı kategorisinde değerlendirip , kendine bak. olmaz mı? evet biliyorum insan kendini kompartmanlara ayıramaz, bu çok suni bir çözüm ve olgunlaşma denilen o yılgınlığı gerektiriyor. ama yine de böyle bu.

ne dediğini kendi de bilmeyen peri.
koç burcunu heyecanla bekliyorum. neden az yazmış ki? tabii ona geyik yapacağı malzeme vermiyoruz biz, ehe ehe.

hadi kendini çabuk iyi hisset. dondurma ne'li? magnum mu? ben magnum klasik seviyorum. bir de mado'ya bayılıyorum. şimdi bir şey yemek istiyorum ama ne? çalışan bora'ya teklif edeyim peynir domates yiyelim mi diye, bakalım ne diyecek? ı-ıııh istemiyormuş:( kendim için hazırlayamam şimdi. halley de yedim zaten. dipfrizde biraz soğutarak, kıtır kıtır oldu.hımm biraz kiraz yerim belki. öyle yapayım.

sevgiler.

neo dedi ki...

sevgili peri,

guzel sözlerin çok iyi geldi bana. dedigin gibi her yerde aynı şeylerle karşılaşmak olası, en güzeli fazla takılmamak.

dün dondurma planından vazgeçip kiraz yedik biz de :) ben dondurmalardan algida frigola'yı seviyorum.

koç'u birazdan koyucam, resim arıyorum. başlığını söyliyeyim "koçun heyheyleri" :)

sevgiler

neo dedi ki...

ekmekci kız,

dexter'da o kadar hayran oldum ama ben de adını hatirlamiyorum simdi :) dedigin gibi six feet under'dan tanıyorum ben de ama dexter'da ordakinden çok farklı bir karakteri yine başarıyla canlandırıyor.

bu hafta six feet under'ı izledin mi? yine çok guzeldi, sona yaklaşıyor artık. her pazar üzgün uyuyorum o dizi yüzünden ama şikayetçi degilim. cok etkileyici...