montblanc



katıldığım toplantılarda dolmakalemle yazan birini görünce, üyesi olduğum gizli bir cemiyetten biriyle karşılaşmış gibi sevinirim. markasına, modeline, mürekkebin rengine bakarım çaktırmadan. eğer kendimi yakın hissedersem, kaleme bakıp bakamayacağımı sorduğum da olur. kırtasiye fetişim dolmakalem denilince zirveye çıkar. ara ara pilot kalemlerle, tükenmezlerle sadakatsizlik ettiğim olur ama gerçek aşkım, kalem kutusundan eksik etmediğim dolmakalemdir.

bu merakın kökeni ortaokul yıllarına dayansa da (scrickss, pelikan) tutku haline dönüşmesi üniversite yıllarına rastlar. ilk yazılarımda sözünü ettiğimiz hocamız derslerde siyah, tombul, şahane bir dolmakalemle not alır, eski amerikan arabalarını andıran yuvarlak hatlı kalemin kağıt üzerindeki hareketleri hipnotize edici bir etki yaratırdı. o tombul kalem, dolmakalemlerin şahı montblanc'ın klasik "meisterstück" modeliydi.


adını batı avrupa'nın en yüksek tepesinden alan montblanc kalemler, tepelerindeki yıldız seklindeki beyaz kar yığınıyla diğerlerinden ayrılır. ünlü edebiyatçıların adına hazırlanmış özel modelleri, ilginç tasarımlı şişelerdeki mürekkepleriyle her kalemseverin hayallerini süsler.

orhan pamuk dolmakalemle yazar, zaten severiz kendisini ama sırf bu yüzden bile sevsem yeridir :) son okuduguma göre, ingiliz yazar hanif kureishi de önce dolmakalemle yazıp, sonra bilgisayara geçiyormuş. "dolmakalemle yazmak gerçek bir zevktir, pek çok yazar dolmakalem tutkunudur- yeni montblanc'larından bahsetmeye can atan ne kadar çok sert erkek olduğunu duysanız şaşarsınız" demiş çalışma odasını anlattığı bir yazıda.
dolmakalem yazarken bazen parmaklarınızda lekeler bırakır, kağıdın üzerine su ya da -hadi daha da romantik olsun, hemcinslerime kıyak- ;) gözyaşı damladığında dağılır yazdıklarınız ama bunlar da dolmakalemle yazmanın şanındandır.

"pekiii, neolitik hanım o kadar övdünüz madem, söyleyin bakalım bu yazı neyle yazıldı?" derseniz, cevabım "valla dolmakalemle" olur. cok sıkıcı bir toplantıda, minicik bir not defterine yazıldı bunlar. görenler hararetle not aldığımı sanıyor ve fena halde yanılıyor. parmağımdaki yeşil leke yazdıkça büyüyor...

*üst resimdeki 50 yıllık bir montblanc.

6 yorum:

kecilerin cobani dedi ki...

bir de benim dedemin evde yaptigi dolma kalemler vardi. o yapardi diye biliyorum ama belki yemislerdir beni..neyse, sirrini bilmiyorum ama boole ortasında vidali duzeninden ucta kalan tarafini cikarir ve oteki taraftan sokardık. kapali, kucuk birsey olurdu. cocuk dolmakalemi olurdu. dedem bana 3-4 tane vermisti. bayilirim.

neo dedi ki...

ev yapımı dolmakalem, süpermiş :)

Lilium Bosniacum dedi ki...

bi de kağıtta çıkardığı ses yok mu? mest olur insan.. ahh.. ne varsa eskilerde geyiğine başlicem olmicek, kucağımdaki laptop kıskanır sonra :)

elektra dedi ki...

ben bir şey itiraf edeceğim. bu yazı mevzuunda, küçük motor kas gelişimi zayıf biri olarak, yazısı kabus biri olarak, dolmakalemle ya da herhangi bir kalemle yazmaktan nefret ederim. yazım iğrençtir, dolmakalemle yazmaksa, o iğrenç yazıda, her hatamı iki kat hata olarak gösterir. yaşasın klavye...
öyle valla...
kınamayın beni abilerim ablalarım:)

Adsız dedi ki...

dolma kalemler ha? nostalci yapmışız neocum. ;)
ben divit de divit derim! heh he..:) güzel yazı yazma dersi mi ne vardı bizim zamânımızda. hokka, mürekkep falan takılıyorduk. şimdi yazım berbat hâle geldi, o zamanlar beş üzerinden beş idi. hey gidinin..

neo dedi ki...

lillium,

laptop'un da yeri ayrı tabiy ama bence de ne varsa eskilerde var :)

elektra,
benim de yazim epey kötüdür ama olsun, seviyorum yine de dolmakalemle yazmayi. bilgisayara alıştıktan sonra iyice beter oldu yazım, harflerin cogunu tamamlayamiyorum mesela ama sorun etmiyorum bunu. sen de etme derim.

candancıgım,

bana nostalci olsun, ostalci olsun, retro olsun, hepsi uyar :)

divitin de ayrı bir havası var tabiy, ablamın vardı hokkası, diviti, güzel yazı defteri. onlara da ne özenirdim..

nostalci serisinden baska seyler de yazasım var, binbeş yüz yaşında olduguma inanacaklar valla ama olsun ehehe :)

neo
the eskici