enid blyton ırk/cinsiyet ayrımcısı ve züppe bir yazarmış (olsun, yine de seviyoruz kendisini)



çocukluğumun uzun, sıcak ve sıkıcı yazlarının kurtarıcısı gizli yediler'in yazarı enid blyton'u erkek sanıyordum o zamanlar. çocukların başından geçen sürükleyici "dedektiflik" hikayelerini yazanın bir kadın olabileceği hiç aklıma gelmemişti. gerçeği çok sonra öğrendiğimde epey şaşırdığımı hatırlıyorum. anlaşılan o zamanlar seksist düşünüyor ve bunu normal buluyormuşum, tıpkı yazarın kendisi gibi...

gizli yediler ve afacan beşler serisini, otuzlarını geçmiş, okumaya meraklı pek çok kişi hatırlar. benim favorim gizli yediler'di, afacan beşler'i de okurdum ama yediler'in yeri başkaydı gönlümde. kaptan, pet, cano, cincin adlı karakterlerden oluşan grup (hepsinin adını hatırlayamadım, kitaplar da kolilerden çıkmadı daha) bir bahçenin içindeki kulübede buluşup birtakım gizemli olayları çözerlerdi. kulübeye girmek için parolayı söylemeleri gerekir, giysilerinin üzerine Gizli Yediler - GY arması dikerlerdi. anneleri bu toplantılardan önce limonata ve zencefilli kurabiye hazırlardı çocuklar için. içlerinden birinin gruba katılmak isteyen ama kabul edilmediği için gizli yediler'den nefret eden bir kız kardeşi vardı (ne gıcıklarmış, kızı da alsanıza aranıza), gizli gizli toplantıları dinler, parolayı öğrenmeye çalışırdı. akıllı bir köpekleri vardı, maceralarında yanlarında eksik olmazdı. gizli yediler'e özenip biz de lojmanlarda kendi grubumuzu kurmuştuk. yedi kişi değildik ama bir kulübemiz, parolamız ve gruba girmeye can atan ama yaşı küçük olduğu için alınmayan bir kız kardeşimiz vardı. macera yaşayacağız diye kırlarda dolaşır dururduk, bir şey de olduğu yoktu ama bunu dert etmezdik.

o zamanlar okuduğum kitapların hepsi taşınmalar sırasında kayboldu, yıllar sonra sahaflarda rastlayınca gizli yediler'i tekrar hatırladım, şimdi gördükçe satın alıyorum. koza yayınlarından çıkan küçük, kırmızı kitaplardan oluşan minik bir koleksiyonum oldu. hepsini baştan okumadım ama ara ara baktıkça bir sürü şey tuhaf geliyor. çocukken normal bulduğum şeylere şimdi takılıyorum. oğlanlar tehlikeli bir işe kalkışacakları zaman kızları almıyorlar mesela yanlarına, onların görevi sandvic hazırlamak ya da limonata yapmak oluyor ancak. çingenelik ve hırsızlık ilişkisine sık rastlanıyor... yine çok eğlenceli tabii, hele şimdi çocukluğun o tasasız günlerini hatırlattığı için daha da keyifle okunuyor.

blyton’ın kitaplarında genelde orta sınıf ailelerin çocuklarının hikayeleri anlatılır. Büyükler her zaman meşguldur, ya uzun is seyahatlerine çıkarlar ya da çocukları yaz kamplarına gönderirler. Çocuklar çoğunlukla hırsızların, çocuk kaçıranların bazen de casusların işin içine karıştığı maceralar yaşar. etrafta büyükler pek olmadığından pek eğlenceli olur bu maceralar...

internette enid blyton kitaplarıyla ilgili çok sayıda kaynak var. tüm dünyada 400 milyondan fazla satan, Shakespeare ve Tolstoy'dan daha çok diğer dillere çevrilen kitaplar hala ilgiyle okunuyor. guardian'daki habere göre "kötü bir gramerle, çalakalem yazılmış olmasına rağmen" her yıl 10 milyondan fazla enid blyton kitabı satıyor.

iki kızından iki farklı yorum
yazarla ilgili yayınlanan "looking for enid" adlı biyografik kitapta hayatıyla ilgili enteresan bilgiler var. 1897 yılında bir tüccarın kızı olarak dünyaya gelmiş, 12 yaşındayken babasının evi terketmesi enid'in hayatını derinden etkileyen bir travmaya sebep olmuş. babasının evi terk ettiği, uzun bir süre arkadaşlardan ve komşulardan gizlenmiş. öğretmenlik eğitimi için evden ayrılan enid ailesiyle bağlarını koparmış, bir süre sonra da kısa hikayeler yazmaya başlamış. hikayeleriyle 1923'te yılda 300 pound (banliyöde küçük bir ev satın almasına yetecek kadar) kazanmaya başlamış. ünü giderek yayılan enid bir noktada yılda 50 kitap yayınlayan, 20 yayınevi şirketiyle anlaşması olan bir yazar haline gelmiş.

özel hayatına gelince, yayıncı hugh pollock'la evliliğinde bir süre çocukları olmamış, doktorlar gelişmemiş bir rahme (12-13 yaşlarındaki bir kızınki kadar) sahip olduğunu fark ettikleri enid'e bir süre hormon tedavisi uygulamış. tedavi sonunda adını gillian koydukları ilk kızı dünyaya gelmiş, imogen de birkaç yıl sonra onu takip etmiş. gillian annesinden tıpkı kitaplarında yarattığı dünyadaki gibi çocuklarına, hayvanlara sevgiyle davranan biri olarak bahsederken, imogen "annem beni hiç sevmedi" tadında şeyler söylemiş: "bir yazar olarak harika işler yaptı ama bir insan ve de ebeveyn olarak mükemmellikten uzaktı. gerçekte enid blyton kaba, güvensiz, gösterişci ve sabit fikirli biriydi" diyecek kadar öfkeyle hatırlıyor annesini.

enid blyton 1943'te boşanıp bir doktorla evlenmiş ve green hedges'teki evinden pek ayrılmamış. yaşadığı sürece aile hayatının, evden çalışmanın yazılarına olan katkısından söz eden yazar verdiği röportajlarda çocuklarıyla ilgilenmenin, ev yaşantısının, kedi ve köpeklerinin onu nasıl mutlu ettiğini anlatmış. enid blyton 1968'de alzheimer nedeniyle ölmüş.

yazar michael woods, blyton'ın büyüsünü "çocuktu, çocuk gibi düşündü ve çocuk gibi yazdı" diyerek açıklıyor. çocuklar için bir başlandı mı bir kenara bırakılamayacak kadar sürükleyici olan kitaplar yetişkinlere de bir zaman makinesi etkisi gösterdiği için kıymetli geliyor.

dün sahafta afacan beşler serisinden “kulaksız at” kitabını aldım. Bu yazıyı oradan bir alıntıyla bitireyim:

Gamze: (isimler de Türkçeye uyarlanmış)
“Kampa katılamadım diye boş yere somurtuyorsun.” sözleriyle fikrini açıkladı. “Erkek çocuklar bazen kızları yanında istemezler. Hem biz onların her yaptığını yapamayız ki!”

Fakat Miço böyle düşünmüyordu:
“Ben Reis’le Hako’yu her bakımdan yaya bırakırım” dedi. “Dağa tırmanırım, yorulmaksızın kilometrelerce bisiklete binerim, onlarla birlikte uzaklara kadar yürüyebilirim, yüzebilirim. Yarışların bir çoğunda erkek çocukları elime su bile dökemez!”


8 yorum:

laedrim dedi ki...

Ne güzel yazmışsınız Neolitik Hanım:) "Gizli Yediler" de "Afacan Beşler" de benim çocukluk kitaplarımdandır, hem de en sevdiklerimden... (Ben de "Gizli Yediler"i biraz daha fazla severdim sanki... Öyle hatırlıyorum şimdi...)
Bir süre önce-yanılmıyorsam Guardian'ın kitap sayfasında- Enid Blyton'un kitaplarının ırkçı, cinsiyet ayrımcılığına dayandığını okumuş, şaşırmıştım. Benim aklımda kalan macera yaşayıp eğlenen çocuklardı:) (Kızların tehlikeli maceralara alınmayıp kadın 'görevleri'ni yerine getirmelerine de pek takılmazdım çünkü yapılan her yaramazlıkta elebaşı ben olduğum için, yaramazlık dışı bırakılmam söz konusu bile değildi!)
Bir de daha dün, doğacak yeğenim için kitap ararken "Gizli Yediler"e rastladım; İngilizce'ydi; almayı çok istedim ama sonra bebeğe önce Türkçe kitap okumak daha cazip geldiği için almadım... "Gizli Yediler"e kitapçıda rastlayıp sonra da sizin yazınızı okumam gülümseten bir hoşluk oldu...

kecilerin cobani dedi ki...

mico reis hako. limonata ve zencefilli kurabiye. ben en cok kulübede toplanıp yiyip içip gizlendikleri, birilerinin onlari dinledigi kisimlari severdim. bayilirdim.
cok ilgincmis kadin. hic bilmiyordum.

neo dedi ki...

meral hanım,

yazıyı begenmenize çok sevindim. blyton'ın kitaplarının ırkcı vs. bulunduğunu okuyunca şaşırmıştım ben de. çocukken farkına varılmıyor bu tür şeylerin.

henüz erken belki ama olsun, yeğeniniz için pıtırcık serisi de düşünülebilir, çok eğlencelidir onlar da.

***

keçilerin çobanı,

ben de bilmiyordum kadının hayatını.. özellikle kızları şaşırttı beni, aynı evde büyümüş iki kız ama bambaşka şeyler söylüyorlar anneleri hakkında. aile ne tuhaf şey.

gülçin dedi ki...

selam neo, öncelikle eline sağlık, çok güzel bir yazı olmuş bu.
ben de enid blyton'a bayılırdım. küçük kare mavi milliyet çocuk kitapları vardı, bir de altın kitaplar (enid blyton'un demiryolu çocukları diye bir kitabı vardı mesela, hatırlıyorum, pek acıklı bişeydi), ama ben de en çok gizli yedili, afacan beşli, şeytan çekici ne varsa onları okumayı severdim. hatta beşinci sınıfta ben de benzer bir hikaye yazmıştım, o defter ne oldu bilmem, kurşun kalemle sayfalar doldurmuştum, herkesin takma adları vardı, benim hikayemde miço vardı, demek onu severmişim en çok. hiiiç anlamamışız ne ayrımcı bir hatunmuş bu enid hanım (ben de onu erkek sanırdım), aşkolsun diyoruz kendisine :))

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Neocuğum,
Şimdi çocukların elinde öyle başka yazarların kitapları var ki...
Oğlum İsveçli bir yazarın daha gerçekçi diye nitelenebilecek macera kitaplarını okuyor, örneğin. Biliyorum, çünkü, kitapların bir tanesini çok beğenmiş ve okumam için bana vermişti, okudum.:)

Blyton'un tutuculuğu konusunda yaşadığı zaman etkili olmuştur, desek. O da değil, herhalde.

Gülçin'in andığı Demiryolu Çocukları'yla ilgili bir küçük düzeltme yapmak isterim. (Demiryolu Çocukları, çocukluğumun en sevdiğim kitaplarındandır da...)
O kitabın yazarı yine bir kadın, yine bir İngiliz; ancak, o daha önce 1858'de doğmuş ve adı Edith Nesbit.

endiseliperi dedi ki...

kim? enid blyton mu?
:) valla ben okumadım galiba. ya da okudum da hiç hatırlamıyorum. elbette duydum sonra ismini, kitaplarını arkadaşlarımın çocukluk anılarından ama bir sır vereyim, pardayanlar'ı da okumadım ben mesela.

bizim ev çocukların gelişimi için özel duruş belirlenip, özel kitapların alındığı bir ev değildi. evde büyükler vardı ve kitaplar da doğal olarak büyük kitaplarıydı. ilkokul dönemine denk gelen okuma serüvenim biraz allak bullak o yüzden. ortaokulda ise balzac senin tolstoy benim, hızla okumaya başladım ki, doğru bir okuma serüveni midir, hiç bilmiyorum.

ırkçılık, cinsiyetçilik konusunda ise, kim ak pak ki? Ayrıca kız çocuklarına pembe dantelli elbiseler giydirip, barbi bebekler alıp onları cici cici giydirilemsini teşvik eden, yaralandığı zaman erkek çocuklarına göre orasında burasında iz kalmasın diye daha kaygılı olan her anne biraz cinsiyetçi bence. çocuk dediğin okusun da isterse enid blayton okusun be nolitik hanımcım:)

hem senin böyle güzel olman da enid blayton'ın katkısı varsa, ona da şapka çıkarmalıyız.

(gördüğün gibi bugün bende bir genişlik, bir hoşgörü...:)

sevgiler, öpücükler.

neo dedi ki...

gülçin,

teşekkürler.. benim ilkokulda yazma deneyimim olmadı hiç, keşke saklayabilseydin o defteri, ne güzel olurdu şimdi o yaşta yazdıklarını okumak. ofiste bir arkadaşım var, annesi herşeyini saklamış, günlüklerini, ödevlerini falan. görsen öyle naif şeyler yazmış ki, "bana bol bol çikolata alın, ama size zor olursa az da alabilirsiniz vs" :)

enid hanım'ın ayrımcı olduğunun şimdi ayırdına varıyoruz evet ama ben yine keyifle okuyorum.

***

ekmekci kız,

dedigin gibi şimdinin kitapları çok başka.. isveçli yazar dedigin hangisi? büyümüş olmakla birlikte çocuk kitaplarına ilgim devam ediyor, felaket henry olsun, talihsiz serüvenler dizisi olsun rastladıkça okuyorum yani (gerçi oğlun bunları okuma yaşını çoktan geçti sanırım).

***

peri,

sen tenten'e de kıyamamıştın böyle, hatırlıyorum. onun için de ırkçı diyolar diye yazmıştım da "olsun, biz seviyoruz" demiştin :)

dedigin gibi ırkçılık, cinsiyetçilik konularında kimse ak pak degil, ben de bunları yazarken maksadım "ay bunları okumayalım, ırkçıymış bunlar, ne fena!" demekten ziyade, bugün nasıl farklı okunuyor metinler diye dikkat çekmek birazcık.. bence de çocuklar okusun da ne isterlerse onu okusunlar.

tabii böyle başlıkta "şu ırkçıymış, bu ayrımcıymış" yazınca, edebiyatçıların ipliğini pazara çıkarmak gibi bir misyonum varmış gibi oldu ama yok öyle değil... [böyle deyip, "virginia woolf meğer ev işlerine bayılan domestik bir kadınmış", "agatha christie'nin cinayetten, kandan ödü patlarmış!" diye devam edermişim :)]

babam bize çocuk kitapları alırdı, gizli yediler, pıtırcıklar, bir de klasiklerin kısa versiyonları vs. klasiklerin orijinalleri ile tanışmam liseyi hatta üniversiteyi buldu, ben de bundan emin değilim iyi mi oldu..

"böyle güzel olman" diyerek beni yine fena halde mahcup ettin, ne yazacağımı şaşırdım yahu, o senin güzelliğin, inceliğin, zarifliğin diye toparlayayım ben bu zor cümleyi :)

benden de sevgiler, öpücükler...

miso dedi ki...

Sevgili Neolitik hanım,
Yazıyı okurken resmen heyecanlandım. Gizli yediler vazgeçilmezimdi benim. Hepimiz de Gizli Birşeyler olmuşuz galiba. Ne güzel, bulmuşsun, bu haftasonu becerebilirsem ben de bir Olgunlar'a bakayım. Özlemişim çok.

marruu