cadde’de mozaik, modern'de kedi




cumartesi: vapurla kadıköy'e geçiş, caddebostan sahilinde çay keyfi, cadde'de (anadolu yakasında oturanlar gibi sadece "cadde" demek de pek bir havalı oluyor :) güzel bir yemek, kahve ve mozaik pasta.

pazar: karaköy namlı'da kahvaltı, sonrasında istanbul modern'de cihat burak sergisi. öğleden sonra evde uyuzlanma ve güzel bir film: stranger than fiction. pek çok sahnede kahkahalar attıran, yer yer hüzünlendiren ve endişelendiren çok iyi bir filmdi. bulursanız kaçırmayın.

caddebostan plajında bir adam denize giriyordu. yaşlıca biriydi, hava da zaman zaman bulutlu oldugundan epey serindi, adama baktıkça benim içim üşüdü.

cihat burak sergisinde sanat casusluğu yapıp, bloga yazabilmek için bazı metinlerin fotoğraflarını çektim. fotograf çekmemin yasak oldugunu biliyordum ama flaşsız, cep telefonundan çekiyorum işte ne var, koca sergi kitabını alamam ki, pahalı. çaktırmadan dört-beş metni çektim, sonuncusunu çekerken görevlilerden biri gelip uyarınca da yarı mahcup, yarı arsız, "aa afedersiniz, uyarıyı görmemişim, hem sadece metinleri çektim, resimleri degil" dedim :) aşağıda o metinlerden bölümler var. çok etkilendiğimi söyleyemem ama neşeli, tuhaf resimlerdi, cihat burak da enteresan bir adammış, yolunuz düşerse gezin derim. hep kediler var resimlerinde, sırf bu yüzden bile sevebiliriz :)

son bir not, ankara'dan gelen bir arkadaşımla gezdik sergiyi, karısı gelemediği için ona serginin o pahalı kitabından aldı, hoşuma gitti.

...

Ey resmimizin korkunç çocuğu!

Bir in adamıdır Cihat Burak. İninin dip odalarında top top eski kağıtlar, kediler, eski jiletler, kuşlar, fırçalar, kurşunkalemler, diş macunları, arı ölüleri, hokkalar, karafakiler, divitler, çalar saatler, maşallahlar, cep aynaları ve "şimdiki zaman" adını verdiği tarih'le oturur. Bu yüzden en yakın arkadaşları Evliya Çelebi'ler, Karahisari'ler, Şeker Ahmet Paşa'lar değil midir? Pazarları huzura çıkacakmış gibi giyinip, Beyazıt'ta, Fatih'te, Yenikapı önlerinde onlarla dolaşmaz mı? Her sabah Cihangir'in o binbir direkli geçitler, kuleler, merdivenler, mazgallar labirentinden çıkıp (bir Cihangirli olarak) en kısa yoldan (en kısa yollar aktarlar, kağıtçılar, bakırcılar, kasap, misci dükkanları mı?), Fatih'te gönyeler, pergeller, T cetvelleriyle dolu bir odada kağıt-kalemlerle iyice canını sıkıp, bütün in adamları gibi sonra da kendini sokaklara atacaktır. Değil mi ki artık başına buyruktur ve yavaş yavaş Balıkpazarı'na çıkıyordur ve bir adımda sevili Cumhuriyet'indedir, öyleyse açacaktır adımlarını (gevşetip gömleğinin yakasını ve düşsün diye boyunbağını).

Bir akşam adamı değil midir? O halde daha bir bırakacaktır kendini ve fotin bağlarını (yudumlayıp rakısını) ve daha bir çöküp içine bütün ayrıntıları atıp, yalnız ellerine ve gözlerine bağlanıp (gözleri nereye bakacağını biliyordur) ve gülüp kendi kendine (Hoca Nasrettin mi düşmüştür usuna? Resmimizin bir Hoca Nasrettin'i değil midir hem? Onun gibi alaycı, bıyık altından gülen ve rint). Gülsün bakalım, kucağında kediler ve biraz daha uzamış kolları.

İlhan Berk

...

Cihat Burak sanatın müfredat ötesi büyük dış potansiyel etkinlik ve gücünü kanıtlayan, hangi malzemeye el atsa ondan büyük sanatsal keyifler çıkaran eşsiz bir ustadır. Resmi mesleği mimarlık olduğu için, acaba yapı inşa etmenin koşulları bu ölçüde kabalaşmasa ve yabanileşmeseydi de Cihat Burak her unsura ve soruna mimarca egemen olabileceği binalar yapsaydı, ortaya neler çıkardı? Size yeminle söyleyeyim, akıl almaz güzellikte binalar çıkardı.

İstanbul'un büyük alanlara açılan cami külliyeleri çevresindeki çınar ve kestane ağaçlarının gölgeleri altında tırnaklarını kemirip, kedileri mıncıklar Cihat Burak. Kedilerden bir iki pençe tırmığı almazsa içi rahat etmez.

Sezer Tansuğ
Hürriyet Gösteri, Ocak 1983

...

Burak ustanın evreninde, "Seksus"lar, bir Osmanlı Çeşmesi, bir İyon başlık, tahtlarında oturan sultanlar, kör kediler, kuzineler, merdivenler, Kuvayi Milliye Gazilerimiz, öldürücü zırhlılar ve de göbek dansçıları, müthiş bir senaryoda, bir sarman gibi birbirine dolanır, kafanız karışır gibi olur (...)

O. Zeki Çakaloz
...

Kedilerimi çok seviyorum evet. Ama içinde kedi olmayan resmim var tabii. Ama çoğunlukla vardır. Öyle zannediyorum ki doğa, insanlar kaplanı da aslanı da sevebilsin diye kediyi yaratmış, çünkü aslanı kaplanı kucağınızda tutamazsınız, Allah göstermesin! Bir kapışta insanın kafasını ağzına alır. Ama kediler de aynı familyadan olduğundan hiç farkları yok. Yalnız kediler özgürlüklerine daha düşkün, aslında hepsi düşkün de mesela sirk marifeti öğretemezsiniz kediye pek. Ama koskoca aslanı yanan çemberden atlatıyorlar, ne yapsın zavallıcık.

Cihat Burak
Ahu Antmen'le Söyleşi
Cumhuriyet, 8 Mart 1994

Ben sanatı bir nevi röportaj, hayatın yansıması olarak görüyorum. Oturup da güneşin batışı, göller kayıklar olmaktan ziyade içinde yaşadığımız hayatın bir görüntüsünü yakalamak. Ben daha çok yaşadığım şeyleri yansıttığım için resimlerinde mizah tarafı ağır basıyor. Güncel olayları yansılıyorum, yaşadığımız hayat bir mizahtır. Biz naif bir hayat yaşıyoruz. Endüstrileşmemiş memleketin insanları naif yaşar, onu yansıtmak lazım."

Cihat Burak
Güneş, 25 Şubat 1982

2 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Ooo!
"Cadde"ye geldiniz, demek?!
Güzel bir haftasonu olmuş.:)

Bu öğlen YKB Sanat Galerisindeki sergileri gezdim, kitapçıda uzun süre bakındım. Semtimizin sefasını sürdüm, kısacası.:))

neo dedi ki...

ekmekci kız,

evet evet cadde'ye geldim, hatta o anda telefon eden arkadaşıma da "cadde'deyim" dedim ama anlamadı, "istiklal'de misin yani?" dedi. demek ki bizim (evropa yakasında oturanlar yani) için, cadde istiklal. biz de, "istiklal'e çıkıyoruz", "istiklal'den gidelim" deriz aslında. bu yakada da bir kısaltma durumu var yani.

YKB'de Frigler vardı diy mi, onları görmek istiyorum ben de.