mutfaktan görünen minik yağmur ormanı


bir hafta aradan, üç farklı yerde kaldıktan sonra eve dönmek çok mutlu etti beni. fotoğrafları gitmeden önce çekmiştim, döndüm baktım bir haftada yemyeşil olmuş ağaçlar. camdaki kelebekler kadıköy'e yapılan bir ıvır zıvır alışverişi seferinden alınmıştı, bahar temizliği yapıp camlar silinince mutfak penceresi kenarındaki minyatür bahcenin bir parcasi oldular. bu eve taşındığım ilk zamanlarda hep yağmur yağıyordu, sonbahar başıydı, henuz yapraklarını dökmemiş ağaçların üzerine sert rüzgarla birlikte yağan yağmur, "iyi ki evdeyim" hissi veriyordu.

dün arkadaşların yeni arabaları şerefine güzel bir yemek yemek için sapanca'ya gittik. arabalı vapurla karşıya geçerken şehrin siluetine bakmayı ne zamandır ihmal ettiğimi düşündüm. daha sık vapura binmeli, oradan oraya koşturma ritmine kısa molalar vermeli, yoksa burada yaşamanın hakkını vermiş olmuyor insan.

yemek yiyecegimiz yeri epeyce bir bulamadık, allahtan arkadaşımız yol sormayı gurur meselesi haline getiren erkeklerden degildi. sonunda restorana ulaştığımızda hava kararmak üzereydi ama yine de çok güzeldi manzara, ıslak çimenler, geveze kurbağalar, sazlıklar...

bir çiftin yanındaki üçüncü kişi olmak can sıkıcı oluyor bazen. aralarında gerilim varsa sizin üzerinizden halletmeye çalışmaları insanı nasıl da zor duruma sokuyor. dün yemege gittiğim arkadaşlarımla zaman zaman tatsız, uzun sessizlikler yaşandı bu yüzden. arkadaşım, sapanca'ya dogru gitmek için geç bir saat oldugunu söyleyip durdu yol boyunca, geç meç karar verilmiş yola çıkılmış işte, bunu söyleyip durmanın kimseye faydası yok ki! kocası da (o da arkadaşım) yeni arabasıyla uzakca bi yerlere gitmek istiyor, kaybolmak falan hoşuna gidiyor, arkadaşım yolu bir türlü bulamadığımız için, restorana vardiğimizda hava kararacagindan etrafı göremeyeceği için endişe içinde, o öyle endişelenip gergin konusunca kocası bozuluyor, ben ikisine de hak veren uzlaşmacı şeyler söylemek durumunda hissediyorum kendimi vs. derin karakter ayrılıkları var ve bununla başa çıkmayı da beceremiyorlar pek. arkadaşım endişelense de bunu pek belli etmese, kocası onun söylediklerine takılmayıp o neşeli ruh halini muhafaza etmeye çalışsa diye düşündüm mesela, ama benimki dışardan gözlemler işte, kimbilir başka ne dinamikler var ilişkilerinde onlardan başkasının bilmediği.

neyse, yemek yendi, dönüşte trafik oldugundan epeyce geç bi saatte eve dönüldü. badem normalde kapıda karşılar eve geleni ama baktım arka odaya çekilip çoktan uykuya dalmış, ben de yanına kıvrılıp yorgun pazarın ağırlığını atmayı umarak uyudum.


7 yorum:

endiseliperi dedi ki...

neolitik hanım'cığım, sen gümüşsuyu gibi bir yerde enikonu yeşillikler içind eyaşıyormuşsun! nefis, bayıldım. o süsleri nerden buldun kadıköy'de, yahu?

evlilik meselesi tuhaf. kimin icadı bu evlilik, anlamıyorum. insan bile bile, şelalenin akışına kapılmışcasına evleniyor yine de. uzaktan sen ne kadar çözümü görsen de, evlilik hiç bir bilimsel ya da duygusal açıklamayı kaldıramayacak kadar hafif bir şey. öyle de olsa insanı deliler gibi mutsuz edecek kadar ağır da olabiliyor.

olumlu tarafları yok mu? çooook. bi kere canının istediği zaman kavga edeceğin biri var elinin altında:) ya da bana neden öyle baktın, şişman olduğumu mu düşünüyorsun, şişman mıyım, çabuk söyle, gibi ipe sapa gelmez bir konuda saatlerce konuşmak isteyeceğin biri:)

ben her ne kadar evlilik deneyimi çok olması gereken biriysem de evliliğin o sakin, durgun halini yaşamaktan epey uzağım sanırım. eş olmaktansa sevgili olmayı önemsiyorum. sevgili olmak da hep tantanalı bir şey, sevginin taze tutulmasını şart koşan bir şey. güllerin savaşı diye bir film vardı ya, çoğu evli insan birbirinden ölesiye nefret eder ve evliliği de bu nefret ayakta tutar.
yine de açıklaması zor bir şey evlilik.

pencere önündeki çiçekler ne güzel. fotoğrafları çok sevdim.

öpüyorum seni çok.

neo dedi ki...

periciğim,

kadıköy'de çarşı içinde bir yerden alındı o kelebekler ama yerini tam hatırlamıyorum, ev arkadaşım bilir, ona sorarım.

evlilik ve sevgililik meselesinde sana tümüyle katılıyorum, evlilik deneyimim yok (henüz ;) ama sakin, krizsiz gidenine pek rastlamadım civarda. bu bahsettiğim arkadaşlarımınki mesela, uzun kriz dönemleri, kısa iyilik dönemleriyle gidiyor bir süredir. uzun uzun dinliyorum arkadaşımdan sorunlarını, son dönemde de daha çok arkadaşıma değil eşine hak verdiğimi görüyorum, hatta içten içe yargıladığımı hissediyorum, bu da beni acayip rahatsız ediyor. gerci kendisine de söylüyorum ama bu sefer de "kız tarafı" olarak ona hak vermemin beklendiğini ima eden şeyler duyuyorum. arkadaşlık da tuhaf bi şey.

bu arada güllerin savaşı da ne eğlenceli filmdir, bulsam da izlesem yine.

fotoğrafları begendiğine çok sevindim, daha çok fotoğraf çekme hevesim var bugünlerde, eminönü'nden ıvır zıvır serisi yapmak istiyorum mesela :) bakalım.

ben de seni çok öpüyorum.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Bizim pencerenin siklameni soldu artık.
Sizin penceredeki capcanlı henüz; ne güzel.
:))

Evlilik meselesine hiç girmeyeyim, sınıfta kalmışım zaten.:)

Adsız dedi ki...

bir çiftin yanında 3. kişi olmanın sorunu neredeyse tamamen çifte ait oluyor benim deneyimlerimde. eğer eşit 3 kişi, 3 arkadaş gibi davranıyorlarsa pek hoş oluyor. ama sorunlarını yansıttıklarında veya benim tecrübelerimde sana diğeri gibi davrandıklarında çok itici oluyor.

sapanca'da neresi desem? (burada hep böyle yapıyorum, biliyorum)

Arzu Çur dedi ki...

Benim genel kuralım şu: Çiftlerle çıkmıyorum.

:)

neo dedi ki...

ekmekci kız,

bizim siklamenler de solmaya yuz tuttu, yaprakları azaldı, kısın yine cosarlarmis, ev arkadasimin babasi öyle dedi.

evlilik bu ara üzerine kafa yordugum bi sey oldu bu bahsettigim arkadaslar nedeniyle. şans etkili sanırım, yani aslında evliliği sürdürebilecek insanlar "dogru" insanla karşılaşırlarsa fena olmuyor gibi.. bilemedim.

...

simon,

çiftler bazen "seyirciye" ihtiyac duyuyorlar kavgaları için. farklı bir performans gösteriyorlar o zaman. en iyisi hiç bulaşmamak tabii ama her zaman mümkün olmuyor.

sapanca'da göl evi diye bir yerdi gittiğimiz yer, eskiden dedeman işletiyormuş ama şimdi değişmiş dediler. hava güzel olup çimenlere yayılabilinse tadı daha fazla çıkacak bir mekan, içerisi bi parça kasvetli çünkü.

buyrun linki:

http://www.sapancagolevi.com/default.asp

...

arzu,

iyiymiş bu genel kural :) ama bazen birbirlerinden iyice sıkıldıklarından olacak, adeta sürüklüyorlar sizi programlarına.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Neocum,
Sıklamenlerin çiçekleri tamamen bitince, saksısını serin ve kuru bir yere koy ve sonbahara dek unut; sulama. Sonbaharda yeniden sulamaya başla, canlanır ve çiçeklenir.
Benim sıklamen bu yöntemle üçüncü kışını devirdi.
:)