şu bu


havalar güneşli gitmeye başladığından beri sabahın ilk ışıkları gözüme gözüme girdiğinden odamın perdelerini değiştirdim, şimdi bordo, karanlık, uyuuu, uyuu diyen bir ortam oldu, badem kedisiyle uykulara doyamıyoruz birkac gundur.

badem deyince, haftasonu ödümü patlattı. sırtımı yatağa dönmüş çalışıyordum, bizimki de yatağın üzerinde uyuyor, arada dışardan gelen kuş seslerine hallenip tekrar dalıyordu. tam çalışmaya daldığım sırada biri omzuma pıt pıt dokunmasın mı? saniyenin onda biri bir zaman içinde evde kimse yok kim bu arkamdaki/aha eve hırsız girdi/iyi saatte olsunlar geldi" gibi düşünceler geçti aklımdan ve zıplayarak arkama baktım ki bizim badem hanım, tam arkamda durmuş, patisiyle pat pat omzuma vuruyor. artık, "bilader yeter çalıştığın, kalk bana mama ver" mi diyo, ya da "haftasonu ne oturuyon, çıksana dışarı" mı, bilemedim. yakında konusucagına dair bi hissiyat içindeyim zaten.

bu ara o aktar senin bu baharatçı benim dolanan bi insan oldum. bitkisel reçeteler, kil maskeleri, deniz tuzlu masajlar, bitki çayları, baharatlı sabunlar. banyo banyoluktan çıkıp minik bir aktara dönüştü. bu arada gerçek gül suyu hakikaten cildi sıkılaştırıyormus, bi da portakal-limon yağı karışımı süper kokuyor.

cumartesi mutat beşiktaş seferlerinden birine çıktık. arkadaşım annesine pijama aldı, ayakkabılara baktık, hayatta giymeyiz dedigimiz ayakkabıları denedik, jennifer lopez'in ayakkabı serisi varmis mesela, 80'li yıllarda yazlıklarda, ful makyaj konken oynayan teyzelerin giydiği mantar topuklu terliklere benziyorlar :) beşiktaş'ta bir de kırkpınar köftecisinde köfte yedik, köfte güzel de esas yanında getirdikleri anne yapımı tadında ve şeklinde patates kızartmalarına bayılıyorum. arkadaşımı beklerken kabalcı'dan aslı biçen'in "inceldiği yerden" romanını aldım. karşılaştırmalı edebiyat masterı yapan bir arkadaşımın hocası "uzun zamandır böyle güzel bir roman okumadım, bitsin istemedim hiç" demiş kitap için. bakalım dedigi kadar var mı? kitabı anneannesine adamış, ne güzel.

"yıldız tozu" filmini izledim dün gece, "feel good" diye bir kategori vardır ya, kendini hiç yoktan iyi hissedersin böyle filmleri izleyince, etkisi kısa sürer ama iyi gelir. işte öyle bi filmdi. ha, pazartesi sabahı uyuzluguna bi faydası oldu mu, hayır.

bir süredir yeni bir dilemmam var. ortaokul arkadaslarim buldu beni, facebook'a girmedim ben, bu iki arkadas birbirlerini bulmuslar, sonra "neo vardi, onu da bulalim" diye cevvalca bir google aramasiyla calistigim ofise ulasmislar. bi sabah geldim, telefon, "neo'yla mi gorusuyorum, siz acaba ortaokulu eskişehir'de okumus olabilir misiniz" diyen biri. "evet" deyince, "yaşasın bulduk" diye bağrisan iki tip :) uzun uzun konustuk, benim unuttugum bir sürü şeyi hatırlattılar (ben iclerinden birine sevgilisine versin diye akrostiş şiir yazmisim, hic hatirlamiyorum, direkt silmisim hafizadan :) simdi bu arkadaslar 19 mayis'ta bulusuyorlarmis, beni de cagirdilar. once fena bi fikir gibi gelmedi ama sonradan dusununce, ortaokul o kadar uzak ki! aradan bunca zaman gecmis, hic gorusulmemis, ne konusulacak? kesin uzun sessizlikler olacak, sıkıntılı anlar. yok yok gitmiyim ben, arada telefonlasiriz iste. böyle kibirli gibi gorunuyor insan ama hakikaten sıkıntılı olacak gibi hissediyorum. bilemedim ne yapsam?

10 yorum:

Adsız dedi ki...

Benim kedim de öyle dikkatli bakar ki yüzüme,bir sabah uyandığımda günaydın derse şaşırmayacakmışım gibi geliyor bana da.
yazılarınızı sürekli okurum,sakin sessiz giderim ama bugün yazdım böyle.
Aslı Biçen'in kitabını da merak ediyorum,okuyunca fikirlerinizi yazarsanız sevinirim.Sizinle aynı yazarları seviyoruz,Murakami kitaplarını aldıktan sonra burada sözettiğinizi görünce hoşuma gitmişti.
Yine görüşmek üzere,sevgiler.serpil.

dreamsact dedi ki...

git ve o uzun sessizliklerle sıkıntılı anları yaşa.. bunu kaçırmamalısın.. böyle fırsatlar her zaman çıkmaz inasanın karşısına.. yaşamın ender güzelliklerindendir o tuhaf anlar.

:)

teyzenteyfik dedi ki...

Evet, gercek gül suyu dedigini yapiyor! Istanbul`da,kadiköy`de kolonya satan yasli bir adam bana satmisti. ufak, cam bir sprey sisesine doldurup, cantamda tasiyorum ve arada yüzüme, gözlerime fis fis yapiyorum. Kim görse gülüyor halime ama yüze hem bir pürüzsüzlük hem de yumusak bir gerginlik veriyor.
:)

Arzu Çur dedi ki...

Benim perdelerim beyaz. Sabah gözüme güneş değdiğinde ilk aklıma gelen onları değiştirmek oluyor. Bordo da değil, simsiyah bir perde istiyorum. Her yeni eve taşındığımda "bu sefer kesin" diyorum ama yine olmuyor, yine olmuyor.

O gülsuyu olayı iyi de, kokusu ne olacak?

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Belki de hiç sıkınç bi durum olmaz?
O zaman şahane sürpriz olur.
Sıkılırsan da "ee, zaten belliydi" dersin, olur biter.
:)

neo dedi ki...

serpil,

"sessiz sakin giderken" ses vermeniz ne güzel! aslı biçen'e daha başlayamadım. elimde afrika'da geçen bir dedektif romanı var, birkac güne kalmaz biter. sizin kedinin adı ne?

...

aman efendim bu ne saadet!

halid beyler buralara ugrar miymis, aman da aman :) (böyle abartiyim da, temelli kaç git sen buralardan diy mi? susayım bari)

iyi diyosun, hayatta ender çıkan fırsatlardan ama bir sürü soru sorulacak şimdi, birilerine kendimi anlatmak zor gelmistir hep, üşenirim.

haftasonu olacak bulusma, biraz daha düşüneyim ben.

...

teyzen,

spreyli şişe iyi fikirmiş, neden dersen bir yerde okudum pamukla sürmekten ziyade eline bir miktar alıp, parmaklarınla sürmek gerekiyormuş, niyeyse artık.

...

arzu,

siyahla da iyice gotik olur ortam yahu, kırmızı, bordo türü renklerden sızan ışık uyku icin ideal. sen bana güven.

gülsuyu kokusu çok kalıcı degil, ucup gidiyor. ben severim bir de.

...

ekmekci kız,

bulusma bursa'da olacak, o da biraz gözümde büyüyor, kızlardan birinin evinde kalınacak falan. aslında kalınmayabilir, aksam dönülür ama.

dedigim gibi, düşüneyim biraz daha..

Adsız dedi ki...

Benim kedinin adı Maviş,tahmin edeceğiniz gibi mavi gözlü.Bu ismi verince bir arkadaşım çok gülmüştü aman ne değişik isim diye ama o da bir van kedisi aldı ve epey düşündükten sonra adını Pamuk koydu : )
serpil

Adsız dedi ki...

Neolitik Hanim,
Afrika'da gecen dedektiflik romani dediginiz The No.1 Ladies' Detective Agency mi? Seker, ne limonata - zencefilli kurabiye tadinda bir seri. Ben de gecen sene bu zamanlar okumustum yanlis hatirlamiyorsam, yazarinin alttan alta pek muzur naif anlatimina ve arada gecen mesela Freudla ilgili falan yorumlara bayilmistim. Siz nasil buldunuz kitabi? Belki sizin gibi hardcore bir dedektiflik ve polisiye okuruna pek cazip gelmemistir. :) Umarim begenmissinizdir.

Adsız dedi ki...

tam aynı şeyi başka kelimelerle yazmaya gelmiştim ki halid'in yazdıklarını gördüm. eski bir dost yüzü görür gibi. ne güzel. (artık nerede ve kimlerle yaşıyorsa. belki artık portekizli veya endonezyalı blogçularla takılıyordur).
ortaokul buluşmasından birazcık sıkıntıdan daha kötü ne çıkabilir ki? o da korkulacak birşey değil tabi ki. oysa çok eğlence, kendin gibi olabilme fırsatı, ve belki iyi bir dost gelebilir.

neo dedi ki...

serpil,

klasik kedi isimlerini severim ben, badem'i minnoş diye çağırıyorum bazen. ha dönüp bakıyor mu, hayır :)

...

passive,

evet evet, o uzun isimli roman. hakikaten kurabiye gibiymis :) sevdim ben, naifliği, çözdüğü bazı olayların afrika'ya özgü tuhaflığı... tam tatilde okunacak bir seriymiş gibi sanki. türkçe'ye de çevrilmiş
http://www.ideefixe.com/Kitap/tanim.asp?sid=QSS6FAKR1N3NEWMGJ68I

ben pek öyle hardcore dedektiflik/polisiye okuru sayılmam aslında, daha çok buldugunu okuyan, pisboğaz bir okurum sanırım. ha okuyup sevmediğim, elediğim yazarlar var tabii, barbara nadel mesela (oryantalist kadın), ahmet ümit'i de sevmem fazla erkek bir dili vardır.

...

simon,

halid ve sen haklıydınız belki ama gidemedim ben bulusmaya. istanbul'da olsa son dakkada katılırdım ama bursa'ya gitmek gözümde büyüdü. eskişehir'de bir buluşma olur belki, ona giderim.