sıcağın ve nemin şehri acımasızca esir aldıgı (girişe bak, orhan pamuk musun bilader :) bir pazartesi akşamı datca otobusune bindim. önümde 14 saat sürecek uzuuun bir yolculuk vardı ama bütün elektronik techizatım, aburcuburlarım ve de minik turuncu yastığımla sefere hazırdım. şehirden trafiğe pek takılmadan cıktık ve topcular'da da tıkabasa dolmasına ramak kalmıs arabalı vapura son araç olarak girdik. önce gazeteler ve dergilerle oyalandım, sonra laptop'tan dr house izledim, hoop uykum geliverdi, şansıma yan koltukta da kimse yoktu, yastıgımı pencereye dayayıp uykuya daldım. arada kalkıp saate baktım, mola yerinde inip bir corba ictim (meger orasi susurlukmus, corbayı aldıktan sonra fark ettim, yoksa tost-ayran ikilisini kacırmazdım), ikinci molada inmedim, uyumaya devam ettim.
güneş doğarken uyanıp müzik dinledim biraz, marmaris'i geçtikten sonra hemencecik datça'ya geleceğiz sandım ama daha gidecek epey yol varmış. datca bir yarımada oldugundan, kah sol, kah sağ tarafta beliren oyuncu ve lacivert bir deniz eşliğinde sabah on bucuk gibi datca otogarina vardik. bizimkiler -ablam, eniştem, yeğenler ve kuzenleri- karşıladı beni, oğlanlara süper-sonik su tabancalarını verip plaja kışkışladık. ablamla biraz sohbet edip hasret giderdikten sonra biz de hemen datca'nin icindeki plaja yollandık. datca icinden denize girilebilen ender tatil beldelerinden biri sanırım (bi de dikili ve kalkan'da görmüştüm). şezlong falan kısıtlı ama özellikle çocukların hoşuna gidebilecek bi yer datça'nın içindeki plaj. hemen derinleşmiyor, dalgasız, sakin.. öğlene kadar plajda takıldık, ablamla ikimiz denize bayılırız, o benden daha iyi yüzer, korkusuzca açılır, gel gör ki eniştem denizden pek hoşlanmıyor, sahilde oturup gazetesini okuyor, bi de o gün pişireceği yemeği düşünüyor. denizden sıkıldığı için datca'da en eglenceli iş olarak yemek yapmayı bulmus.. öğlene doğru kıpırdanmaya başlıyor, "makarna yapayım bugün, gidip domates alayım" diye plajdan koşarak uzaklaşıyor :)
ablamlar datca'nın merkezinde bir apart otelde kalıyorlardı. ekonomik bir tatil yapmak isteyen kalabalık aileler için ideal gibi görünüyor apartlar. mutfaklari var, klimalı temiz odalar. bazen dısarda yedik, bazen de enistemin yaptıgı yemeklerle (gayet iyidir yemek konusunda, menüde tekrara düşüyor ama o kadar olucak artık) karnımızı doyurduk. aksam yemeklerinden sonra datca'nin plaja paralel uzanan, bal-badem-adaçayı vs satılan dükkanlarla dolu caddesinde yürüyüş, parkta açılan incik boncuk tezgahlarından her akşam illa ki bir şeyler alış (nazar boncuklu halhal, mercan kolye vs), dönüşte biraz televizyona takılıp hoop uykuya. bazı akşamlar da yegenlerle liman tarafına yürüyorduk, eski bambu sandalyeler, fonda modern talking şarkıları ve duvarlara asılı kilimleriyle limandaki kafe ve restoranlar, 80'lerin türk filmlerinden çıkmış gibi görünüyorlardı.
tatilin ucuncu gununde datca-marmaris arasındaki koyların dolaşıldığı bir tekne turuna katıldık. marmaris yakınlarındaki kız kumu'na kadar gidip, orayı da gezdik. denizin ortasında yükselmiş kum tabakası üzerinde yürüyen insanlar, uzaktan bir mucizeyi gerçekleştirir gibiydiler. (gerçi müşkülpesent bir turist hanımefendiye begendiremedik "nedir yani, hiçbir orijinalitesi yok buranın" diye şahane bi cümle kurdu, hey yarabbim!
gelecek bölüm: hippi otelinde piyanist şantörlü depresif aksamlar.
5 yorum:
Neocum,
Buraya kadar olan kısmı sakin, dinlendirici bir tatil havasındaydı da, ben şu gelecek bölüm başlığına bayıldım. Eğlence başlıyor, galiba. :))
Keşke biraz fragman gösterseydin.:)
Yukardaki kelamı ettiktn sonra, yepisyeni fotoları gördüm, bayıldım.:)
Hatta, birkaç tanesini "müsadenizle" alıp, ORADAYDIM başlığımı, ORADA DEĞİLDİM diye değiştirip bloguma koyasım geldi.:))
Kardeşim benim bu Datça'ya gitmem gerek, tez zamanda.
fotograflar super. yazi dizisi de sonunda basladi, bu daha da super :)
hadi bakalim heyecanla dizinin devamini beklesmekteyiz sayin yazar hanim...
"Ay hiç bi orijinalitesi yok" diyenler, "Bunu ben daha iyi yapardım" diyenler, "O da guzel mi, ben daha guzelim ayol" diyenler...
Komik bunlar ya:)
Hadi, bekliyoruz tatil anılarını.
hiiiii, piyanist şantörlü kısım başlıyor, yaşasııın...tırınım tırınım...
Yorum Gönder