istanbul gezi rehberi misin be neo!


ablam ve iki yegenim istanbul'dalar, epey aradan sonra dolu dolu bir istanbul gezi programı yaptım kendilerine, nefes aldırmıyorum! büyük yeğen ergenliğin nispeten sevimli çağlarında, -geçen gelişinde evden cıkaramamıstık-, şimdi "hadi istiklal'e çıkalım" diyorum, hoop parmak arası terlikleri geçirip hazırlanıveriyor (genç kuşak erkeklerde parmak arası terlik ve de bileğe takılan birtakım deri şeyler pek modaymış, onu gördüm). ufak yeğen de zaten gezmeye abisinden daha hevesli, onu da topaçtı, toptu, birtakım başka ıvır zıvırlarla kandırıp yola koyuluyoruz. ha bi de boğazına düşkün maşallah, "dondurma yeriz, bak kokoreçciden geçicez" demek de hayli etkili oluyor.

1. gün:

istanbul modern'de sanata aç ruhların doyurulması -daha çok ablamın isteği tabii müze, ama oğlanlar da ilgiyle dolaştılar.

müzenin kafe'sinde denize karşı limonatayla bir mola (soğuk değillerdi yalnız, büyük ayıp!)

tramvayla tophane'den eminönü'ne geçiş, önce bizim yerli turistler için yeni cami önü + güvercin besleme ritüeli, fotoğraf çekilme, sonra kısa bir çiçek pazarı turu, tahtakale'den ıvır-zıvır alışverişi (ablamı da fileci yaptım bu arada), ve artık acıkan ahaliye hamdi restoranın püfür püfür esen süper manzaralı terasında bir yemek molası.

yemek sonrası yürüyüş olsun diyerek, köprü'den tünel'e çıkış, tabii yine istanbul manzarası önünde fotoğraf çekilme, tünel'den istiklal'i boylu boyunca yürüyüş ve artık yorulmaya başladık diye mızıldanan çocukları, "az kaldı, gümüşsuyu şu tepenin ardında" diyerek iyice gıcık ediş :)


2. gün

istikamet miniaturk diyerek yola çıkış, taksim'den kalktığı ve önünden geçtiği iddia edilen otobüsün gelmeyişi üzerine taksiyle hasköy'e gidiş. ilk anda koca sultanahmet caminin yanında duran adama, sonra yine camiye, yine adama bakış ve zihnin büyüklük algısının alt üst oluşu! neyse, giderek gözün alışması, ve de parkın tadını çıkarılması, her minyatürün önünde sesli bilgi veren cihazı çalıştıran küçük yeğen yüzünden kafamızın şişmeye başlaması, bolca rastladığımız kertenkelelerin bir türlü fotoğrafını çekemeyişimiz ve son olarak masal anlatan sihirli ağaçla yaşadığımız psychedelic tecrübe: bir lira atınca ağacın gövdesi dile gelip, masal anlatmaya başlıyor, gözler fır dönüyor, yanaklar titriyor ve sonunda kendi masalıyla uykuya dalıyor. tebrikler büyükşehir diyorum, gerçekten etkileyici :) ha bizim ufaklıktan çok, ben etkilendim bu arada, zaten çocuklar artık hiçbir şeye şaşırmıyorlar, ya da bizimkiler böyle, sanki reenkarne olmuşlar ve bir önceki hayatlarında şaşılacak, merak edilecek ne varsa hepsini yalayıp yutmuşlar! "aa bakın yunus!" dedim bi kere vapurda gecerken, "hı, hı gördük" dedilerdi yahu!

neyse, miniatürk'ten beyoğlu balık pazarı'na geçiş, kokoreçleri mideye indiriş -ben sevmem, ama bizimkiler bayıldı- ordan hadi hemen şurası, istiklal'e gelen turist, illa ki st antuan kilisesine gider diyerek tünel'e doğru yürüyüş, mum yakma ve tabii ki yine fotoğraf çekilme faslı.

akşam evde sıcak basması sonucu, hadi dolmabahçe'ye inelim diyerek yine yollara düşüş, deniz kenarında çay-kahve faslı ve eve dönüş.

3. gün

ablamın her istanbul'a gelişinde yapıldığı üzere beşiktaş pazarına gidiş, daha pazara varmadan, alışverişe gark oluş: büyük yeğene che tişörtü (hey yarebbim, kim olduğunu da okuyup öğrenmesini tavsiye edicektim ama öğreten teyze moduna girmeyeyim dedim üç günde, bir ara okusun diye bi seyler vermeli), ufaklığa top, ablama terlik vs.

pazar dönüşü, bu aralar favori mekanlarımdan kırkpınar köftecisinde öğle yemeği arası, "şişman köfte"nin ve anneanne usülü patates kızartmalarının hastasıyım, bizimkiler de pek begendi.

beşiktaş'tan sonra istikamet ortaköy, tabii yine o meşhur istanbul manzarası önünde fotoğraf çekilme, kafelerden birinde bu sefer buzlu çay molası, incik boncukculardan topaçtı, buzdolabı mıknatısıydı vs. alışverişi.

4. gün

pazar sabahı geç bir kahvaltı, sonrasında sandviçlerle hazırlanan hafif bir piknik sepeti, ver elini yıldız korusu. havanın yağdı yağacak olması nedeniyle tenhalığıyla bizi şaşırtan parkta çimenlerin üzerine seriliş, yakındaki bir ağaçta koca kızıl kuyruklu bir sincabı fark ediş, bir ara küçük bir ayı büyüklüğündeki siyah köpeğin burnumuzun dibine sokulmasıyla yaşadığımız heyecan ve yağmur bastırmadan eve dönelim diye kalkışımız lakin yağmurun bir türlü yağmaması.

böyle işte, yazarken yoruldum, daha adalar ve kadıköy'de çiya seferi planlarımız var. böyle bir tempoya alışık değil tabiy bizimkiler, ama oturmaya mı geldiler kuzum!

not: badem de pek mutlu bu ara, çocukları sevdi, özellikle büyük yeğene yanaşıp sevdiriyor kendini, ablam da şişmanlığına hayretler içinde, bu nasıl kedi, kuzu gibi diye.

fotoğraf da abisi tarafından değüşük bir çerçeve anlayışıyla çekilen ufaklığa ait :)

5 yorum:

elektra dedi ki...

hehehe, sen bu yeni nesilin cool tavrını yeni mi öğreniyorsun şekerim? bunların önüne uzaylı çıksa, ' Naber hacı?' der yollarına giderler. hiiiiç şaşırmamak ve her şeyi biliyormuş, çözmüş moodunda olmak bunların en önemli özelliği. onları havalara zıplatacak bir hediye almak da, onlarda heyecan uyandıracak bir yere götürmek de bu tavırları nedeniyle olanaksız. :))) öperim yeğenlerini, ablana da baki selamlar:) bu arada bir tarihi yarımada turu düşünmüyor musun misafirlerinle? yani eminönünden yukarı çıkmammışsınız gibi anladım da:)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Neo Kardeş, bu Kırkpınar Küftecisi nereye düşer?
:)))

Kendini İstanbul Yerlisi Sanan Ekmekcikız

elektra dedi ki...

aaa ben sana yazayım hemen, ben de onu diyecektim neo'ya unutmuşum. benim de bu aralar beşiktaş'taysam tek mekanım. şimdi , kabalcı'nın olduğu ortabahçe caddesine girip devam ediyorsun dümdüz. aslında kabalcı'nın karşı kaldırımından yürü, o kolda zira. meşhur dönerci define büfeyi geç, az daha ilerle, köşede çiçekçilerin falan durduğu bir kenara ulaşacaksın.çevir başını sola, orada göreceksin:)

redrabbit dedi ki...

yıldız parkındaki o büyük ayı köpecik cüssesinin aksine bir melektir..Eğer onu birazcık sevip biraz da atıştırmalık verseydiniz,sizi beşiktaşa kadar takip edirdi muhtemelen,çünkü bunu hep yapıyor.En büyük keyfi birileriyle Beşiktaş'a yürümek,bir volta atıp,piyasa yapıp geri dönmek..Bekçiler besliyor..

neo dedi ki...

elektra,

valla sınırlı tecrübem vardı bu konuda, bu yaz gördüm ki cool olmanın kitabı büyük yeğenim tarafından yazılmış. benim böyle hevesli hevesli "haydi faytona binelim, aa bakın denizaltı!" nidalarımı (biri adada, biri koç müzesinde geçiyor bunların), "teyzem iyi hoş da hafif kaçık galiba" bakışlarıyla karşıladıklarını görünce, ben de artık bıraktım peşlerini. kendileri bilirler, nabalım.

tarihi yarımada turlarını bundan önceki gelişlerinde yaptılar, ayasofya, topkapı, binbir direk sarnıcı o civarda ne varsa görüldü, önünde fotoğraflar çekildi. ayrıca boğaz turuna çıkılıp kavağa kadar gidildi. istanbul'un toplu taşıma araçlarıyla gidilebilen bütün turistik noktalarına gittiler sanırım. bugün de büyükada'ya gittik, haftaici tenha olur dedik ama bütün ortadoğu halkları ada'daydı desem yeridir, cok kalabalık turist grupları vardı, epey bi fayton bekledik ama değdi doğrusu.

ha bi de, ablam yemek yerken, "bak istanbul'da nerede yemek yediysek hepsinden memnun kaldık, hepsi lezzetliydi, çok güzeldi, denizli'de böyle olmuyor" deyince, "e" dedim, "kim gezdiriyor seni cicim, hepsi daha önce denendi, tasdik edildi gurme neo tarafından, kolay mı? :P" heryerden memnun kalınca istanbul'un bütün restoranları, kafeleri süper yemek yapıyor gibi bir hisse kapılmasın diy mi ama?

...

ekmekçi kız,

sağolsun elektra ayrıntılı adresi vermiş, en kısa zamanda tadına bakmanı diliyorum. bir de buranın yerlisi olmak zor iş yahu, kim bilir benim de bilmediğim ne lezzetler var :)

...

red rabbit,

hay allah, bilseydim parkın bir şöhreti olduğunu sandviçten bir parça ayırırdım :) kendisi piknik örtüsünün dibinde bittiğinde bizim nevale çoktan bitmişti. bir dahaki sefere hazırlıklı gideriz artık. şehrin bu iri sakiniyle tanıştırdığın için teşekkürler..