kars ve rus romanı


kars güzelmiş. yani eskiden. hala izlerini taşıyor tabi eski güzelliğinin ama... o caanım eski taş binalara sahip çıkıp, yenileri onlarla uyumlu yapsak, şehrin bir kimliğini olduğunu göre göre abuk subuk apartmanlar dikmesek olmuyor diyil mi? neyse uzatmayayım, güncel konulara yönelik serzeniş yazıları ortalığı bi sessizleştiriyor...

nerdeyse iki saatlik bir uçak yolculuğu ile vardık şehre, ilk gün bir-buçuk iki saat sokaklarda dolaştım, zaten küçük bir şehir... sokaklar da tenha geldi, daha çok kafkas üniversitesinin öğrencileriydi sokaklarda gördüklerim. o meşhur rus yapımı taş evlerden gördüm epeyce, çoğuna resmi daireler yerleşmiş, birkaçı kafe olmuş, bazı binaları üniversite kullanıyormuş. kalın taş duvarlı, pencereleri illa ki ahşap panjurlu, genelde tek katlı çok güzel binalardı. hava hep yağmurluydu, fotoğraflar pek parlak değil o yüzden. bizi gezdiren bir arkadaş eskiden bu evlerin "peç" denilen bir usülle ısıtıldığını, duvarların içine açılan kanallarla  tek bir yerde yakılan ateşten çıkan sıcak havanın bütün evi dolaştığını söyledi. şehrin geniş geniş caddeleri var, bu da tenhalığını daha da arttırıyor sanki...

kars'a gitmeden dersimi çalışıp kaz, gravyer ve balı kaydetmiştim ama zamanlama açısından pek de isabetli bir seyahat olmadı. kaz kışın olurmuş, mart'tan sonra yenmezmiş, eti ağırlaşırmış, "kar gören kaz" makbulmuş vs. ben kaz yemek istediğimi söyleyince ekipteki diğer elemanlar "kaz mıı, ay yazıık! ben yemem valla!" diye beni hafiften kınadılar. allah allah, piliç ızgaraları, köfteleri löp löp yutuyorsunuz, ben kaz merak edince mi vahşi oluyorum, ha hiç et yemezsin, o zaman kız bana tabiy, kına beni ama bu nedir ya! kaz çok şirinmiş, e danalar ne, ya kuzular? neyse kazdan vazgeçildi, gravyerin peşine düşüldü, onun da zamanı haziranmış, bir sürü dükkanda geçen yılın gravyerlerinden kalmamıştı, yenileri de haziranda çıkıyormuş, birkaç dükkan gezip sonunda ondan da bulduk. ben "fazla büyük olmasın uçakta yanıma alıcam çantayı, şöyle küçük bir teker.." dedim adam güldü "ehem gravyerin en küçük tekeri 80 kg civarı oluyormuş!" neyse bana makul büyüklükte bir parça kesti, bir de minik bir teker (onlar küçük olabiliyor, endişeye mahal yok) eski kaşar aldık. fiyatları buralara göre acayip uygundu ve ikisinin de tadı nefisti! böyle bir lokma alıyorsunuz ağzınızda uzun bir süre mis gibi süt tadı kalıyor. buralardaki gravyer diye yediklerimiz gibi acımsı değildi. bal da satılan peynirci dükkanında tıka basa ilaç dolu bir ecza dolabının üzerinde "esas ilaç baldır" yazıyordu :) bir başka peynircide "yeşil çeçil" dedikleri küflü çeçil peyniri vardı, dükkan sahibi "az bulunur ha, kaçırmayın, bulmuşken yiyin" diye yufkaya dürüm gibi sarıp hem kendi yedi hem de bize ikram etti. ordan da birtakım peynirler, bal vs alıp alışveriş faslını kapadık.


bir öğleden sonra havanın yağmurlu, soğuk olmasına aldırmadan ani harabelerine gittik (anı değil ani). kars'a 45 km uzaklıkta, üzerimdeki etkisini kelimelerle ifade etmekte zorlandığım bir yerdi. ıssız, görkemli, mağrur, hüzünlü... şehrin girişindeki bilgilendirici (!) metinlerde şehri kuran ve yıllarca hüküm süren, sınırın  hemen öte yanında köyleri gözüken ermenilerden hiiç bahsedilmiyor olması şaşırtıcı değildi evet ama üzücüydü. karşıda sıkı bir yürüyüşle bir saat uzaklıktaki ermeni köyüne bakıp ne düşündüklerini merak ettim, ya da bu taraftan oraya bakan ve sınırları manasız bulanlar ne düşünüyordu(k)? ani'den dönüş yolunda karslı bir arkadaşımdan ermenistan-türkiye arasındaki protokollerin askıya alındığı haberini aldım, ne acayip! ansızın bastıran yagmur yüzünden uzun kalamadık ama ani'ye rahat rahat bir-iki gün ayırmak mümkün, katedral, irili ufaklı başka kiliseler, selçuklu cami, uzaktan görünen kızlar manastırı... hepsi hepsi çok güzeldi.

döneceğimiz gün de sabahtan kars kalesi ve kümbet camiine (on iki havariler kilisesi) gittik. kalenin dibinde kale ve camiinin tarihçesini anlatan bir çocuk vardı, bize de sordu abla anlatayım diye ama hem yağmur yağıyordu hem de vakit kısıtlıydı, yok dedik sağol, abla ingilizce de anlatabilirim diye ısrar etti :) bir dahaki sefere deyip kalede kısa bir tur atıp otele geri döndük.

son gün hava epey soğuktu, yağmur ve buz gibi rüzgâr sayesinde kıştan kalma bir gün geçirdik. gerçi yakıştı da kars seyahatine, oraya hep kışın karlar altındayken gidilmeli sanki... gitmeden planlar yapmıştım, orhan pamuk'un kar romanında kars'ı anlattığı bölümlere bakayım diye ama fırsat olmadı. orda da yanımda bir rus romanı götürmediğime pişman oldum. bir akşam yemeği sonrası ıssız sokaklara çıktığımızda, taş binalardan birinden gelen piyano sesi, eskiden hekimevi olarak kullanılan görkemli eski bina, hep bir "rus romanı" duygusu verdi. türlü türlü kederler/çelişkiler içinde, arkadaşlarından borç isteyen mektuplar yazan küçük bir memur, umutsuz bir aşık, hasta kardeşine bakan bir genç... bir dahakine koltuğumun altında kalın bir rus romanı, karlar altındaki bir kars'a gidicem ben, bunu saymıyorum...

10 yorum:

endiseliperi dedi ki...

neo, kars sesini hüzünlendirmiş ve ne güzel anlatmışsın. senin gördüğün kars'ı görmek isterdim ben de.

sevgiler.

serpil dedi ki...

Çok güzel anlatmışsın, etkiledi beni, görmek istiyorum ben de Kars'ı.

nalan dedi ki...

ben de katılıcam, çok güzel anlatmışsın.
ani harabelerinin resmine bakarken bile garip oluyor insan, görmek lazım.
sınırın iki yakasındaki insanların kaderleri aslında o topraklarla ilgili olmayanların elinde.
düşünsene diasporası içinde belki de kendi ülkelerine hiç adım atmamış insanlar var. garip.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Belki de Kars'a bir taze gravyer zamanı, bir de kaz mevsiminde gidilmeli.
Birisi daha hüzünlü, öbürüsü daha şen iki gezi anısı olur, sanki iki başka şehir gezmiş gibi...
:)

Margot dedi ki...

Merhaba Neolitik Hanım,
Reha Erdem'in Kozmos'unu seyrettiniz mi? O da Kars'ta çekilmiş. Ayağınızın tozuyla gelmişken seyretmenin tadı başka olur diye düşündüm.
İzlenimleriniz için teşekkürler, gitmek lazım diyordum içimden, şimdi daha bir eminim.

neo dedi ki...

peri,

doğru diyosun hızlı hızlı yazıp şöyle bi dönüp baktım da, hüzünlü bir metin olmuş. beğendiğine çok sevindim.

sevgiler.

...

serpil,

çok teşekkür ederim, ne zamandır uğramamıştın buralara. dilerim bir gün yolun düşer kars'a, ani'ye...

...

nalan,

beğendiğine çok sevindim, bu ara pek övgüye değer şeyler çıkmıyor, böyle beğenilince çok seviniyorum.

ani harabeleri, ağrı dağı.. ermenistan tarafından nasıl görünüyor onu merak ediyorum, belki yakın zamanda kısmet olur görmek... keşke sınırdan geçmek mümkün olsa.

...

ekmekçi kız,

evet evet, kars'a değişik zamanlarda gitmek lazım, özellikle kışın..

hirondelle dedi ki...

kars kalesi'ne bir kere çıkan bir daha çıkar derler zaten :)

neo dedi ki...

Margot, yorumunuzu atlamisim. Merhaba. Cosmos'u ben de merak ediyorum. Kars'ta cekilen birkac film daha varmis.

neo dedi ki...

Hirondella,
Bakin bunu duymamistim, bir kez daha gitmek isterim.

Adsız dedi ki...

Ben Karslıyım ve böyle bir memlekette doğduğum için çok şanslıyım.Her yeri mis gibi tarih kokuyor ve gelip görmenizi gerçekten isterim çünkü atalarımızın Anadoluya giriş kapısı Kars'tır.Pek çok tarihi güzelliğe sahiptir.Ayrıca Kars'ın ''Kristal Kar'ı'' dünyada 1.sırada.Ani harabeleri,Kars Kalesi,Kilisleri ve daha sayamayacağımız pek çok güzelliğe sahip.İnşallah yolunuz düşerde Yurdumuzun bu güzel köşesini görme fırsatı bulursunuz..Saygılarımla .HC.