edebiyat soslu tarifler

doğrusu fikir şahane, neden ben düşünmedim diye hayıflanacak kadar...kendi üsluplarıyla ünlü yazarlardan yemek tarifleri. aşağıya üç yazarın tarifinden bölümler aldım, bakalım tahmin edebilecek misiniz? bilenlere designed by neolitik hanım :) kitap ayraçları yolliycam. google'dan kopya çekmeden tahmin etmeye çalışın tamam mı? bir de kitabı okuduğumdan beri bizim yazarlar yemek tarif etse nasıl olurdu diye düşünüyorum, bakalım...

***
tarif 1:

"Maydonoz olabilir," dedi. Bu bitki evde sık sık kullanılıyordu ve yumurtalarına pek yakışacak olması Bayan B..'nin onun için ancak iyi şeyler düşünmesi anlamına geliyordu: "Güzel, rahat ve gösterişsiz." Lady Cumberland'in tepkisi çok netti: "Yaprakları fazla kıvırcı ve balıkçılarda,, demetler halinde sık sık görülüyor çok talihsiz bir bağlantı olurdu." 

Bayan B... Lady Cumberland'in daha bilgili düşüncelerine karşı çıkmaya alışkın değildi ve şimdi de maydonozun değeri hakkındaki tüm düşünceleri alaşağı edilince, bakışlarını daha ender görülen adaylara dikti. Tarhun da bunlardan biriydi. Tarhunun kullanımı güç ve memnun edilmesi zor bir ot olduğunu düşünmüştü daima. "Orada yetişmez, burada yetişmez, ama kendini öyle büyük görür ki, her kış bilmem nerelere kaybolur. Nefret ediyorum şu bitkiden." 

"Fransız tahunu şifalı otlar arasında bir aristokrattır ve sizin yumurtalarınıza fazla olduğunu düşünsem de, iyi bir aday olacağını inkar edemem," dedi Lady Cumberland. Bayan B... bu sözleri büyük bir nezakatle dinledi ve yumurtalarının küçümsenmesine hiç ses çıkarmadı. Ancak Lady Cumberland gibi yüksek bir şahsiyetten gelen tavsiye göz ardı edilemezdi, böylece Bayan B...'nin soylu tarhuna karşı nefreti hemen unutuluverdi. Yumurtalarının soylu tarhun otla pişirilme olasılığı Bayan B...'yi öyle heyecanlandırdı ki, eğer öğle yemeği vaadi olmasa, Lady Cumberland kalkıp gidecekti.

***
tarif 2

Herhangi bir kafenin rağbet görmesi ve rahatlık derecesi genelde birbirleriyle ters orantılı olsa da, soğuk bir mart gününde kendimi Boulevard Beumarchais'de bir kafede buldum. ... Kahverengi kanapeler, sarı ahşap ve kırmızı duvarlar sanki mallarını gönderdiği yer hakkında hiçbir bilgisi olmayan bir dünyadan, tek bir ambalaj içinde gelmiş gibiydi ve sonuçta son derece iyi araştırılmış, varlığını adeta haykıran bir sıradanlık çıkmıştı ortaya. Kaba beyaz kupa içinde sunulan, üstü iyice köpürtülmüş ve fazlaca çikolata ekilmiş cappucino'ya bakarken, gözlerimin karşı koyulmaz birine ya da bir şeye takıldığından değil de vücudum istedi mi durup dinlenmem gereken bir yaşa geldiğime hayıflandım. Yine de içeceğimi yudumlarken birdenbire bir anı belirdi; cappucino'mun üstüne serpiştirilmiş çikolata tozu, ilk kez bir akşam, kızıyla birlikte mahallesine geri dönen eski Roma elçisinin gelişi onuruna, babamın Combray'deki bahçede verdiği davette tattığımı tiramisunun üstündeki kakao oluverdi. 

Büyük konakları ve tıpkı masal ormanlarının son yaratıkları gibi azalan sakinleriyle bu uzak geçmişten, çok daha zayıf ama çok daha canlı, önemsiz ama kalıcı bir şey uzandı; koku ve lezzet anıları büyük bir sadakatle yok olmaya direniyor, o akşamın ve tiramisunun anılarının yaşadığı sarayı bir an için yeniden inşa ediyordu.

***
tarif 3

K. farkına vardı ki, eğer bir adam sürekli tetikte değilse bu tür şeyler olabilirdi. Buzdolabına bakıyordu ve birkaç mantar dışında bomboş olduğunu gördü. Mantarları dilimlemeye başladı. Konukları sofrada oturmuş bekliyorlardı, ama onlara ikram edebileceği pek az şey vardı. Onları kendi mi davet etmişti, yoksa davet edilmeden mi gelmişlerdi, belli değildi. Eğer ilkiyse, o akşam için bir aşçı tutup sofrada belli bir ölçüde ağırlığını koymadığı için kendi kendine kızıyordu; çünkü konukları ona sanki beceriksizliğiyle akşam yemeklerini geciktiren bir astları olarak bakmaya başlamışlardı. Ancak ikincisiyse, böyle bir zamanda davetsiz gelip de yemek yemeyi bekleyemezlerdi. Kaynayan çaydanlığın sesi dikkatini yine yemeğe yönlendirmesini sağladı, bir yandan da bir kavanoz dolusu miso ile bir tablet yumuşak tofu'yu gördü. Belki de ev sahibesi bırakmıştı onları. 

14 yorum:

ulker dedi ki...

Proust, Kafka. İlkini bilemedim isim atmak ta istemedim.
Sevgiler

Ülker

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Ben o kitabı aldım!
Yapmıyorum şimdi oyunbozanlık, susma hakkımı kullanıyorum.
:))

gülçin dedi ki...

Austen, Proust, Kafka.
Hahayt :)

neo dedi ki...

şimdi sitem mi dersiniz, serzeniş mi ama şöyle bir paranoyaya kapılıyorum son zamanlarda, galiba artık neolitik hanım miyadını doldurdu. tamam çok parlak şeyler çıkmıyor nicedir ama neolitik'in edebiyatsever takipçilerini şu bilmeceyle bile harekete geçirip iki satır tahminde bulunmaya teşvik edemiyorsak (ben ve neolitik hanım :) tükkanı kapatsak mı acaba diye düşünmeye başladım ciddi ciddi. bloga başlarken "aslında her şey bir kişi için yazılır" demiştim, insan yalnız kendi için yazmaz babında. şimdi giderek boşluğa konuşur gibi hissediyorum, biliyorum ben de diğer bloglarda sık sık ses veren biri değilim ama uğrayan sayısı giderek azaldı yahu! sağolsun ekmekçi kız olmasa böyle çalıların uçuştuğu hayalet kasabalardan hallice bir durumu var sayfanın. neyse, bu yazdıklarım "kapatırım haa" diye tehdit yollu bir şikayet olarak algılanmasın, bir tür iç dökme seansı işte. (bi de gıcık olmanıza yol açacak bi şey mi yazdım son zamanlarda acaba diye düşünüyorum, paranoyanın sonu yok bende ühü!)

şimdi cevaplara gelelim:

ülker,

iki tahmin de doğru, tebrikler. adresinizi gönderirseniz ayraçları en kısa zamanda gönderirim. teşekkürler, sevgiler.

***

ekmekçi kız,

tahmin ettim almış olabileceğini :) tam senlik, bir arkadaşım da bana "tam senlik" diye hediye etti. fikri çok beğendim, tüm tarifler çok iyiydi diyemem, mesela homeros'un tarifinde o dönemde bu coğrafyada bulunmayan domatesi kullanmış olması anakronik bir hata olarak göze batıyordu (hem gurme hem de tarih biliyo, neolitiğe de bakın, peh!:) gerçi şart mı illa ki o dönemde mevcut sebzeleri kullanması (kafka'nın mutfağında da miso mu vardı allasen!), diyil ama olsun.

...

gülçin,

bravo! üçte üç. ayraçları ofis adresinize göndericem efenim.

ulker dedi ki...

Yaşasın !!

Austen aklımdan geçti ama nedense bir an şüpheye düştüm sanki Proust ve Kafka'nın arasında olmaz gibi geldi :-(

Adresimi nereye yazacağım sevhili Neolitik Hanım

Ülker

gülçin dedi ki...

şimdiden teşekkür ederim, sevgiler.

not: bırakmayı düşünme, arada yaz. buradayız biz.

neo dedi ki...

ülker,

nosotros40@gmail.com adresine e-mail'le gönderebilirsiniz adresi.

fazla zorlu olmasın diye en tipik yazarların tariflerinden örnekler aldım, birbirleriyle alakasızlar tabiy ama bu üçü de üsluplarından tanınması en kolay olanları gibi geldi.

ayraçlar için biraz zaman gerekiyor, elimde hazır yok, geçen yıl yılbaşında yaptıklarımdan en çok beğenilenlerden yapacağım tekrar, gecikirse endişelenmeyin olur mu?


...

gülçin,

rica ederim. bazen şeytan dürtüyor sanki bırak diye ama bırakmam herhalde :) teşekür ederim orda olduğunuz için.

aslı hayvanı dedi ki...

aşkolsun neo. uğramamayı bırak, zevkle takip ediyoruz bilakis.

blog aleminde kalabalık oluşturmanın da bazı ince noktaları var tabii, her ne kadar kendim uygulamasam da :)

mesela okumadığın halde bir sürü blogu sırf görüntü olsun diye izlemeye alıyorsun. burada gizli bir sözleşme var, onlar da seni izlemeye alıyorlar o zaman. yorum yazıyorsun, onlar da iade-i ziyarette bulunuyorlar. böylece çok da manalı olmayan bir hareket oluşuyor.

bunun yanında haftada bir gibi yayın yapan bloglar fazla izleyici bulamıyor. en az iki günde bir gerekiyor, makbul olan ise her gün yayın yapmak.

bir de hafif ağlakça olan blogların çok iş yaptığını görüyorum. bir kulunu çok sevdim, o beni hiç sevmiyor tadında :) edebiyat filan bizim millet için iddialı konular :D

bence izleyicimiz az olsun, öz olsun be neo. içimizi yazalım, hafifleyip adam olalım. insan bünyesine çok faydalı bir şey yazmak. sakın alınganlık edip gitmeye kalkmayalım :)

sevgiler.

neo dedi ki...

aslı h,

saol ses verdiğin için. yok ben zaten kalabalık olsun diye şeyetmedim, az ve de öz bir grubun uğradığını biliyorum, bundan da memnunum da, ne bileyim, böyle edebiyatlı, yemekli tam da "hedef kitle"nin :) ağzına layık diye düşündüğüm bir bilmeceye daha fazla cevap gelir diye heveslenmiştim. olmayınca arızaya bağladım, eheh. bi daha yapmam :)

tespitlerine katılıyorum, tam da dediğin gibi bu blog işi. sık güncellemek mühim, ben de bir blog okuru olarak hergün yazılsın istiyorum yane! ha ben yapabiliyor muyum, nerdee!

neyse, sonbahar geldi, diziler başladı, güzel kitaplar çıktı, hava soğuyunca örgü işine de girerim, benden güzeli yok o zaman. ha bi de pek yakında "şoför neolitik abla"nın maceralarıyla karşınızda olucam inşallah. buji nasıl meme yapar, krank milinin motordaki vazifeleri nelerdir, memlekette meğer "sürücü kursu hocası" diye bir fenomen varmış nasıl da haberim olmamış minvalinden yazılar pek yakında bu sayfada!

sevgiler

Oya Kayacan dedi ki...

Kitabı okumuştum tabii. Aslı'nın tesbitlerine güldüm, al gülüm ver gülüm... Haa bir de bozuk atıyorlarmış birbirlerine, ona yorum bıraktın bana neden yazmadın falan diye. Bizim yazarlardan yemek tarif etmeyen kalmayacak yakında. Son son Ahmet Ümit yemek polisiyesi yazıyormuş diye duydum :))

neo dedi ki...

oya,

evet evet aslı'nın tespitleri tam isabet :)

yemek ve edebiyat ilişkisi çok bereketli mevzu tabiy, benim hoşuma gidiyor. ahmet ümit'in yemek polisiyesini duymamıştım, sevmem ben ahmet ümit, çok maço bakışlı buluyorum yazdıklarını, son kitaplarını okumadım gerçi. şimdi derler "ya bunu ben düşünmüştüm" diye, ben de bi ara ünlü şeflerin peşine düşen bir seri katil hikayesi düşünmüştüm, valla bak!

ulker dedi ki...

Sevgili Neo
Hediyeleriniz dün geldi. Ellerinize sağlık. Birini hemen okumakta okuduğum Proust'un arasına koydum ki uzun cümlelerine başlamak için bana ek bir teşvik olsun. Ayrıca hediyeyi kazanmama vesile olduğu için böyle bir iltifatı hak etmişti.

Çok teşekkürler

Ülker

gülçin dedi ki...

sevgili neo, benim ayraçlarım da geldi. birini hemen bugünlerde açıp açıp okuduğum Virgina Woolf'un Bütün Öyküleri kitabının arasına koydum, ötekini de sanırım akşama Kafka'nın Şato'su arasına yerleştiririm. Çok teşekkürler, emeğine sağlık. ne hoş bir heyecan oldu!

sevgiler

neo dedi ki...

sevgili ülker ve gülçin,

ayraçların elinize geçtiğine çok sevindim. ayraçlar genelde çabuk kaybolan şeyler, o yüzden yedekli çalıştım :) umarım beğenmişsinizdir. ne güzel kitaplar seçmişsiniz! proust benim de hep heveslendiğim bir yazar, bir türlü başlayamadım. önce proust okuyayım ki sonra da alain de botton'un proust hayatınıza ne kadar kitabını okuyabileyim.

sevgiler