bir çiçek hikayesi


akşam bir arkadaşımla gecikmiş doğum günü kutlaması için buluşacaktık, biz konuşup sözleştikten sonra daha önceden verdiği bir söz aklına geldi, bir sergi açılışının kokteyli varmış, kendisi de projenin içinde yer aldığından gitmezse çok ayıp olurmuş, hadi beraber gidelim dedik. süper manzaralı bir cihangir terasında cemiyet hayatının ünlü simalarının da katılımıyla (gelsin eczacıbaşılar, gitsin kutluğ atamanlar, o derece) enteresan bir ikinci doğum günü kutlaması oldu. sonra arkadaşımda kaldım, sabah aynı giysilerle işe gitmeyeyim, üzerime bir tişört alayım diye istiklal’de açık bir dükkan aranırken bir pasaja girdim. tam da aradığım gibi bir şey buldum, ödiyim çıkayım derken baktım yan taraftaki şapkacıda yabancı bir kadınla dükkan sahibi arasında enteresan diyaloglar oluyor. genç bir kadın kumaş çiçek sipariş etmek istiyor ama adam İngilizce cevap veremediğinden “ALTIDA GEL, ALTIDA!” diye bağırıyor. hem kadının işi görülsün hem de esnafımız siftah yapsın diye “yardımcı olabilir miyim” dedim. “aman hanımefendi çok iyi olur, 20 çiçek sipariş etti, akşam altıda gel dedim, anlamadı, bi tercüme ediverin” dedi. ettim, meğer kadının vakti yokmuş, “dükkanda hazır bir şeyler yok mu, altın renginde?” diye sordu. altın rengi, kafaya oturtulan minik bir şapka var sadece, onu da bizim hanfendi bi türlü beğenmiyor. zaten kararsız bir durumda, bir “ay 20 tane minik gül alayım ama onları altın rengine boyasın” diyor, bir “mevcut şapkalardan birine şu altın renkli şapkayı monte edemez mi?” diyor. adam deneme için mevcut çiçeklerden birini sprey boyayla altın rengine boyuyor, kadın kurumasını beklemeden çiçeği avuçluyor, haydi elleri boya oluyor, çiçek de bozuluyor zaten. bir ara telefon ediyor, uzun uzun Afrika dillerinden biri olduğunu tahmin ettiğim bir dilde konuşuyor. sonra dönüp kahverengi bir çiçeği bana gösterip “bu altın rengi mi?” diye soruyor, “tabiy ki değil, kahverengi” diyorum. Kadının kararszlığı beni hafiften sinirlendirmeye başlıyor, “bir karar verirseniz artık gitmem lazım” diyorum. “Tamam tamam” deyip, dükanda dolanmaya, bir o çiçeği bir bu çiçeği eline almaya devam ediyor. Bir ara turuncuya yakın minik bukette karar kılıyor, üzerinde sekiz tane minik gül var, “bunları böyle dört dört ayırsın, doreye boyasın” diyor, “ama bir buçuk saat içinde.” elçiye zeval olmaz diye adama tercüme ediyorum, “yok” diyor “mümkün değil yetişmez.” kadın bu arada bana “nerden altın alabilirim, gerçek altın” diyor, istiklalin başında kuyumcuları tarif ediyorum. Sonunda o kadar laf boşuna edilmiş oluyor, kadın vazgeçiyor, ben “good luck” diyorum, -o kararsızlıkla ve şaşkın haliyle ihtiyacı olacak çünkü- doğru dürüst teşekkür bile etmeden dükkandan çıkıyor. sanırım afrikalı bir prensesle muhatap oldum iki saattir diye düşünüyorum, bu buyurgan tavırlar başka türlü açıklanamaz. şapkacıyla birbirimize bakıyoruz, “hanfendi çok teşekkürler sizi de yorduk, çay, kahve bir şey ikram edeyim” diyor. “yok” diyorum “sağolun geç kaldım zaten”, tam dükkandan çıkıcam, “o zaman çiçeklerden beğendiğiniz birini alın.” Aha! Bakın o olur işte! Dükkan her renkten kumaş çiçeklerle dolu, hangisini alsam diye bakınıyorum, bi yandan da “işe yaramadı tercüme, kusura bakmayın” diyorum, aa olur mu hiç, uğraştınız  o kadar.” pasajdan, dükkandan bahsediyor, 45 yıldır oradalarmış, pasajın en eskisiymiş şapkacı. Hem şapka, hem kumaş çiçek, nikah şekeri gibi şeyler yapıyorlarmış. Sonunda siyah bir çiçekte karar kılıyorum. Arkasına bir klips yerleştiriyor, güzel şeffaf bir kutuya yerleştiriyor. "Ay" diyorum, "o kadar uğraşmasaydınız", ama bi yandan da özeni hoşuma gidiyor. "hayırlı işler" diyerek çıkıyorum dükkandan. bir siftah ettiremedik şapkacıya ama olsun şahane bi çiçeğim oldu :)

3 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Hep diyorum ya, ben bu şehri, bu şehrin sürprizlerini çook seviyorum.
:))

elektra dedi ki...

ben mi kaörıdım gece gece uykumun gelişine ver yazıldıysa da, ama şunu merak ettim, düğün mü varmış cenaze mi? ne yapacakmış o çiçekleri african Queen?

neo dedi ki...

ekmekçi kız,

dediğin gibi, sürprizlerle dolu. az önce "new york I love you" filmini izledim. istanbul için de yapsalar ya, ne hikayeler bulunur kimbilir.

...

elektra,

düğündü sanırım. yani altın renkli diye tutturduğuna göre öyledir diyorum, benim de sormak aklıma gelmedi.