"Yağmurlar geri geldi"



Yağmurlar geri geldi. ...Senin apartmanını da bir yumuşaklık, grilik ve nem çevrelemiş; bir istiridye tarafından sindiriliyor sanki.

***

Seattle burası; kısa parlak bahar birdenbire susuverdi ve yağmurlar geri geldi. Sasquatch’ın yamaçları tufaya getirdi bu yağmurları. Kazlarla birlikte bataklıklardan havalanmışlardı; şimdi totem dişlerinin takırdaması gibi yağıyor. Antik buğuların ter dökme yeri gibi. Ofis gökdelenleri ve elektriğiyle kent, bir ölçüde ilkelleşmiş sanki yağmurla: Bütün renkler koyulaşmış, bütün tekerlekler yavaşlamış, bütün görüş mesafeleri kısalmış, bütün modern, ticari kafalar kendi içine dönmüş, ruhlarında uyuyan semenderle beraber olmak zorunda kalmış. Saatlerce sürecek bu yağmur; gösteriş mekanları halinde dekore edilmiş apartman daireleri birer barınak, birer kuş yuvası işlevini görecek ve espresso satılan arabalar, Seattle’ın yaşamını sağlayan kanın o küçük pompa istasyonları, şamanların şapkasına benzeyen şemsiyelerinin altında pırıl pırıl parlayacak. Damlalar her saçakta, her antende, her tentede döner durur. Damlalar her pencere camında, her arabanın arka camında, siste cızırdayan neon lambalarının her santiminde parıldar. Yağan, her şeyin içine işleyen ve değiştiren yağmur, doğayla uygarlığın arasındaki yarığı daraltır. Unutulmuş özlemler depreşir bu boşlukta.

***

...Yağmur öyle bir koruyucudur ki, daha sevgi doluymuş gibi görünen Güneş onunla yarışamaz bile. Yağmur canavarın görüşünü karartır, ejderhanın ateşini ıslatır. Ama boğulmuş bir denizcinin cepleri gibi, yasak afyonların dağıtılmış paketlerini ve bir sürü bıçağı gizler.

***

...Yağmur parmak trampetiyle, evdeki her çocuğun anlamak için çabaladığı, mırıltıya benzer karı koca yatak odası konuşması arasında bir ses çıkarıyor. Bunun nüanslarında bir anlam var mı, insanlarla yunusların ortak atasının bir zamanlar konuştuğu bir dilin kalıntısı mı bu; yoksa yağmur damlaları, bir film setinde senaryoyu okumadan “pıtır pıtır pıtır pıtır” deyip duran figüranlardan başka bir şey değil mi?

***

...sert ve nemli bir rüzgar şemsiyeni ters çevirip bir bostan korkuluğunun göğüs röntgenine dönüştürünce; dışarıya çıktığına pişman olmaya başlıyorsun.

***

Baş aşağı duran çeltiklerden pirinç toplayan bir çiftçi gibi, yağmur saplarının ortasında duruyorsun. Çinlilerin yemek çubukları kadar ince ve dümdüz, okyanus santurunun telleri gibi yeşilimsi gri saplar, kökleriyle tutundukları bulutlardan aşağıya sarkıyor, çatlamış tanelerini sarsıp aşağıya bırakıyorlar.

...Bulutlar pirinci yanısıra, koca koca ayakkabıları da atıyor tepene sanki. İlkel bir düğündeki gelin gibi hissediyorsun kendini. Somali senin saçlarını yolup alsa kuraklıktan kurtulur.

----

tom robbins'in sirius'tan gelen kurbağa'sından yağmur tasvirleri.. havaya uyar diye düşündüm.

3 yorum:

elektra dedi ki...

neolitik hanım, bu kitabı okumamıştım. tam havası almalıyım hemen. yine robbins, yine onun eğlenceli, sürprizli kelimeleri.

tam şurada,

Bulutlar pirinci yanısıra, koca koca ayakkabıları da atıyor tepene sanki. İlkel bir düğündeki gelin gibi hissediyorsun kendini. Somali senin saçlarını yolup alsa kuraklıktan kurtulur.

gülümsedim yine. robbins'in bendeki etkisi genelde budur.

yerleşmişsin artık evine, güle güle otur.

sevgiler.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Neocuğum,

Güle güle otur, keyifle.

Son zamanlarda o kadar çok Tom Robbins yazısı okudum ve adı geçti ki, artık benim de "Parfümün Dansı"ndan başlayarak okumam zamanı geldi.

:)

neo dedi ki...

elektra,

teşekkür ederim. yeni eve ısınıyorum giderek, odam tam bir uyku odası, sabahları zor kalkıyorum. salonumuz da berjer koltuklar ve eski beyaz büfeyle bir teyze evi havasına büründü ama güzel oldu :)

evet dediğin gibi robbins insanı gülümsetir genelde..

sevgiler

***

ekmekci kız,

teşekkür ederim. sonunda yerleştim ya artık hafiflemiş hissediyorum kendimi..

parfümün dansı süper bir seçim :)