sevgili günlük...


son bir haftadır zor bir metni düzeltmeye çalışıyorum. hafta sonu da daha çok o metnin başına geçti, baktım bloga yeni bir seylere yazamıyorum, geçen haftanın kısa bir dökümünü yapayım dedim bridget jones'un günlüğü tarzında. bridget jones yılbasında yeni kararlar alır, sigarayı bırakmak, diyet yapmak, spora gitmek vs gibi, sonra da bunların ne derece gerçekleştiğini görmek için bir günlük tutar: "içilen martini sayısı: 4, alınan kalori: beş bin, verilen kilo: sıfır" tarzında. benimki tam öyle olmadı ama, neyse...

film:

yumurta (semih kaplanoğlu): film bazen uzun planların gözünü çıkarıyor ama yine de sıkılmadan izleniyor. angelopulos, tarkovski ve de nuri bilge ceylan esintileri var.

korkuyorum anne (reha erdem): çok eğlenceli, karakterler, mekanlar... aynı yönetmenin beş vakit filmi de izlenecekler arasına alındı.

yedinci mühür (ingmar bergman): yıllar önce okulda izlenmişti ama klasikler her zaman tekrar izlenebilir. ölümle satranç sahnelerinin ne matrak, vebaya karşı kendilerini kırbaçlayarak dolaşan grubun ne ürkütücü olduğu hatırlandı.

masumiyet, kader (zeki demirkubuz): nedense bir türlü denk getirilip izlenemiyordu demirkubuz filmleri, bunca zamandır izlenmemesi hataymış. sarsıcı, etkileyici.. diğerleri de mutlaka izlenmeli.

dizi:

gilmore girls: anne-kız çok hızlı ve çok konuşuyorlar ama olsun, kitaplara ve muzik gruplarına yaptıkları göndermeleri yakalamak hoş oluyor. dekor olduğu zaman zaman belli olsa da kasaba hayatını izlemek ayrıca eğlenceli.

nip/tuck: her hafta "bu sefer ne gibi bir abukluk olacak" diye geçiliyor karşısına ve her hafta da yeni bi sey bulunup, yuh artık deniliyor! acayip bi şey!

bıçak sırtı: son iki haftadır zayıf gidiyor hikaye, bir ihanetin üzerinden bu kadar ekmek yenmez ki! gecen hafta silahlar patlamasaydı "hiç bir sey olmayan yerli diziler" grubuna alınmak üzereydi.

dergi:

uykusuz: umut sarıkaya, yiğit özgür, ersin karabulut, hepsine bayılınıyor. son haftalarda ugur gürsoy da iyi gidiyor.

gazete:

taraf: yeni cıktı, daha iyi bir sey bekleniyordu ama pek beklenildiği gibi olmadı. yine de şans vermeye devam.

kitap:

postaneye asla yalnız gitme. stelyo kuloğlu. roman sovyetlerin dağılışı, berlin duvarının yıkılışı sırasında moskova'da bulunan bir gazetecinin başından gecenleri anlatıyor. İşin içinde hem aşk hem casusluk hikayesi var. bloga ayrıca yazılacak.

tatlı:

limonlu cheese cake, cikolatalı tart, bademli cıkolata, portakallı florentin (burc lebon pastanesi'nden), çokonat, antep fıstıklı eti çikolata.

meyve:

armut, mandalina, ayva.

abur cubur:

doritos'un yeni atıştırmalıkları 3-5 arası (yogurtlu olanı daha güzel), patlamıs mısırlı cubuk kraker (pek mısır tatı alınamadı ama fena degil).

8 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Fikir beyan edilecek ne çok konu oluverdi, birden.:))

Diziler konusunda beyanat veriyim:
Çok geç saatte olduğu için, Nip/Tuck'ı seyredemiyorum. Bu hafta uykum kaçtı, yarım göz biraz baktım, haklısın, sürekli uçuş halindeler ve de üstelik beceriyorlar da.
Gilmore Girls'ün günü değişti, oryantasyonum bozuldu, yakalayıp seyredemiyorum. Eğlenceliydi, oysa.
Bıçak Sırtı, bu hafta son sürat gelişti. İhanet konusu haftaya küllenir, bu arada başka bıçak sırtı kararlar gündeme gelecek gibi.

Diziler hakkındaki beyanatım bu kadar uzun olunca, başak konuya yer kalmadı. Ben, izninizle huzurlarınızdan ayrılayım, efendim.
:)

gülçin dedi ki...

konuya ben de yiyeceklerden dahil olayım efem, ülker'in yeni çıkartıığı k-bar (kelloggg's) sadece 90 kalori olmakla kalmayıp, üstelik hem fişneli hem kayısı-şeftalili tadlarıyla akşamüstlerinde ezilen midelerimize ziyafet çekerek ağzımızı tadlandırmakta, aynı zamanda çantada çekmecede acil durumda kullanılmak üzere bulundurulmalarında son derece fayda gördüğüm bir üründür.

sevgiler

Adsız dedi ki...

kaçırmışsın neolitik hanımcım, magnum'un bitter çikolatası (kare olan) tek kelimeyle nefis! onun için, ayrı, upuzun bir yazı döşenmeyi bile düşündüm, öyle böyle diğil yani. bir kez dene, ne demek istediğimi daha ilk ısırışta anlayacaksın. hadi gidip al, lütfen şimdi. sahi söylüyorum.

ekmekçikız bahsedince bu hafta şöyle bir bakayım, dedim bıçak sırtına ama çok dandik oynamaya başlamışlar, mehmet günsur da ortalıkta yoktu, kapattım yeniden. gilmore girls'ü ise tek geçereim. asla kaçırmam, evdekiler benimle dalga geçiyor böyle şeker pembesi bir diziyi nasıl izliyorum, diye. ama onlar diyalogları bilmiyorlar ki, anlatamıyorum da.

demirkubuz filmlerine derin bir nefes alıp öyle dalıyorum. filmden sonraki birkaç saat dalgınlığımın bağışlanır olacağı bir saatte izliyorum. hayatın bu kadar çıplak anlatılmasına insan dayanamıyor bazen. çok iyi bir yönetmen bence de, göz boyamaca yok.

ooo bir sürü şey denebilir, çok güzel bir hafta geçirmişsin, mutlu olduğun hissediliyor. ben gideyim şimdi. magnum'u unutma.

neo dedi ki...

ekmekci kız,

bıcak sırtını izleyemedim bu hafta. ama giderek soguyorum diziden. avukat kızın abartılı oyunculugundan, evdeki huysuz babanın iticiliğinden, erkan can'a doğru dürüst bir hikaye yazılmamasından şikayetçiyim. bir süre daha şans verir, sonra ipin ucunu bırakırım gibi geliyor.

bugun beşiktaş'taki filmciden jane austen persuasion ve de confetti diye bir baska ingiliz filmi aldım. confetti yılın en ilginç düğününü yapmak için yarışan üç çiftin hikayesini anlatan bir romantik komediymis. ingilizler kötü film yapmaz diye guvendim, bakalım :)

"baska konuya yer kalmadı" ne demek efenim, buyrun dilediğiniz kadar yazın. abur cuburlar icin bi sey demediniz mesela?

***

gülçin,

k-bar'ı merak ediyorum ben de ama deneyemedim daha. o tür az kalorili çikolatalara şüpheyle bakıyorum biraz, ama deniycem tabiy. benim de cekmecemde mutlaka yiyecek bir seyler bulunur, bisküvi, kuru kayısı vs. aksamustu illa ki acıkıyor insan.

piko da fena degil az kalorililer sınıfından, kayısılı degil de normal olanı.

***

peri,

ben bir sey diyecegim ama çekiniyorum :) senin üzerine upuzun yazı yazmayı düşündüğün bitter çikolatayı denemistim, biraz ağır geldi bana. bitter cikolata pek sevmem ben, mecbur kalmadıkca (insan böyle bir seye nasıl mecbur kalır dersen, bayramlarda ikram ediliyor vs.) yemem. sütlü çikolatacıyımdır ben. ama sen yaz o yazıyı.

bıcak sırtı icin ben de senin gibi dusunuyorum. bugun besiktas'taki filmcide gilmore girls'in ilk sezon dvd'lerini gördüm, bir ara alsam mı diye dusundum ama bu hafta sonu da calisicam evde, onları alırsam aklım kalacaktı. biraz erteleyeyim dedim. evdekiler izlese, onlar da hastası olur aslında, neler kacırdıklarını bilmiyorlar :)

böyle yazınca farkına vardım dolu bir hafta oldugunun. bir de bu yıl ofiste kullandığım ajandaya aldığım notlara baktım, ara ara komik cümleler de kaydetmişim. bu yıl da devam edicem ajanda kullanmaya, niyetim bir edward hopper ajandası almak, bakalım...

Adsız dedi ki...

neolitik hanımcım, yazının sonunda heyecanıma engel olamadım, boşver bitter çikolatayı filan o zaman, bana hopper ajandasını nerede gördüğünü yaz, lütfen. çünkü bora'ya yılbaşı için ne hediye alayım diye düşünüp duruyorum ama bulamıyorum. eğer hopper ajandası varsa şahane olur. içine de onun için çok gerekli olan ama orada burada dağınık halde duran işle ilgili telefon numaralarını bulup yazarım, müthiş olur. (yoksa ben bir basit geri dönüşüm kağıtlı defter alıp, onu, işlediğim kanaviçe kumaş ile kaplamayı düşünüyordum. -aslında bora öyle pek sevmez o işleri ama ilginç bir şey de yok ki piyasada.- ayrıca aklına başka hediye olasılıkları gelir de yazarsan, hatta bunun için bir post açarsan ne iyi olur. aslında benim izlediğim ama bora'nın bir türlü işten fırsat bulup izleyemediği x files dizileri setini alıp, bilgisayardan da siyah beyaz bir fotoğrafını bulup dizi elemanlarının, herneyse işte, bu fotoğrafı da bir kutunun üstüne yapıştırıp hediye edebilirim. aslında bunu da yapabilirim ayrıca.

hımm sen yaz ama lütfen. bitter çikolata bile acı geliyor sana demek, sen ne yumuşak, tatlı birisin:) oysa bitter çikolata benim diğer adım:p daha acısı yok mu?:p - geçmişte bir arkadaş beni bailey's içkisine benzetmişti. ben de bu tatlı, uyuşuk içkinin benimle ne alakası var demiştim. o da, hayır, sonunda genizde bir acılık bıraktığını ve ayağa kalkmak istediğinde -geçmiş olsun- zilzurna sarhoş olup çarpıldığını anlıyorsun. oysa zihnin hala ayıkken demişti:)o geldi aklıma. tabii bunun üzerinden bin yıl geçti. şimdi olsa olsa yıllanmış bir şarap, der. kibarlık olsun diye o da:)

ah yeter. benim acülen çıkmam lazım şimdi.

sevgiler çok.

neo dedi ki...

pericim,

hopper ajandasını gecen yıl istiklal caddesindeki ada kitabevi'nde görmüştüm. te neues diye alman bir yayınevi var ya, takvimler, ajandalar yapan, onun çıkardığı seride vardı. ben ajandamı daha once almıs oldugumdan hopper'ı alamamıstım, sonradan da pişman olmustum, resimlerini keserdim icinden diye.. kabalcı'da da oluyor ajandalar ama dun baktım henuz gelmemis. aralıkta gelirler herhalde. bi de taschen diary diye bir baska yayınevi var, onlar da yapıyorlar ressamlı ajandalar. ay ben de heyecanlandım simdi, insallah buluruz hopper :)

hediye fikirleri icin dedigin gibi ayrıca bir post acayım ben.

bailey benzetmesi cok orijinalmis ;)

sevgiler

Adsız dedi ki...

Sevgili Neolitik ve Peri Hanimlar,
Gecen gun kendime ajanda bakinirken D&R'da Hopper ajandasina rastladim, aklima siz geldiniz. Ajanda, Teneues yayinevinin.
Haberiniz olsun. :)

Adsız dedi ki...

Merhaba Neolitik hanım,
uzun zamandır blogunuzu takipteyim...
Özellikle kitap seçimleriniz ilgimi çekiyor. Postaneye asla yalnız gitme alınıp okundu bile. Ricam etsem bana bu tatda başka romanlar önerebilirmisiniz?

Sevgiler
Sibel