bunca yıldır istanbuldayım ve de bu yıla kadar, her bayramda yollara dökülüp ya eskişehir’e ya denizli’ye gittim. Sevdiklerimle birlikte olmak iyi güzel de her bayram öncesi bilet telaşı, dönüş stresi, trafik vs kabusuyla bu iş giderek yorucu olmaya başladı. Bu yıl da önce denizli’ye gitmeyi düşünüyordum ama baktım hem tatil kısa (dört gün) hem yol gözümde büyüyor, vazgectim. Ablamlara sömestrde siz gelin dedim, bakalım. Annemlere zaten gidiyorum sık sık, hafta sonları falan, onlar da anlayısla karsıladılar bu bayram istanbul’da kalma tercihimi..
Fırtına Bey bayramda izmir’e annesine gittiğinden, ev arkadaşım da bayramın ancak iki günü izin yapabildiğinden ev badem’le ikimize kaldı. Gec kalkıp, eski türk filmleri eşliğinde mükellef bir kahvaltı, her sene aynı haberlerle dolu olsa da illa ki bütün gazeteleri okuma, telefonlarla bayram tebrikleri, ne zamandır görüşemediğimiz arkadaşlarla buluşma, dexter’ın ikinci sezonunu izleme ve de öğleden sonraları badem’le kim daha cok uyuyacak yarışına girme :) bu bayram en cok badem’e yaradı kanımca, normalde gündüzleri evde yalnız kalan badem, dört gün boyunca evde birilerinin olmasının tadını çıkardı. kucakta, ayak ucunda uyudu hep. kendisi sekiz yasında, yani bizim ömrümüzle kıyaslarsak artık yaşını başını almış bir hanım teyze, bayramda patisini öpsek yeriydi yani :)
evin en sevdiği yeri salondaki berjer koltuk. Oraya bir yayılıp uyuyuşu var ki! İyice derin uykuya daldıgında ters dönüp saçma sapan pozisyonlarda devam ediyor uykusuna, biz de hemen bu anları, afrika’da büyük kedilerin günlüğünü çeken belgeselcilerin titizliğiyle belgeliyoruz :) (yalnız bazı fotografları yanlıs ayarla cekmisim, düşük çözünürlüklü olmuş)
badem’in ikinci en sevdigi sey benim bunca yıldır gözüm gibi bakıp, minicik bir ot iken bir tropik ağaççık seviyesine getirdiğim Japon şemsiyem. Yapraklarını kemire kemire bitirdiğinden, artık bitkide bir şemsiye havasından çok, sopa havası hakim :( iyice kemirip bitirmesin diye odama koydum, kapısını kapalı tutuyorum.
bayramda bilgisayarı açmak gelmedi pek içimden, arada bir e-mailleri indirdim o kadar. Niyetim yılbası anılarına devam etmekti ama üşengeçlikten ancak bi tane yazabildim.
bi bayram böyle geçti işte...
5 yorum:
ölüyorum bitiyorum kedilerin böyle göbneklerini açıp yatmalarına :) Badem benim ilk kedime çok benziyor, benimki biraz daha uzun tüylüsüydü...hastasıyım bütün kedilerin :)
Ben de bayramda kızkardeşimin, yok olmadı kardeşimin evinin (kızların, babalarının da yani) sarman kedisine baktım.
Ev sakinleri gelince, o ara kendisini yalnız bırakmadığım için mi nedir, özel bir sürtünme gösterisi yaptı bana.
Eh, sevildiğimi biliyorum.:-))
Ne güzel bir dinlenme tatili olmuş sana, Neocuğum.
:)
oyyy, ben yerim bu azmanı.bizim tina'nın bora il oynayışını çektim bayramda. belki yayınlarım. bizim ki bir manyak, asabi, burnundan kıl aldırmayan bir prenses. elinden gelse adamı ipe gönderir. alice harikalar diyarında'ki, öldürün, kesin, diyen iskambil kraliçesine benziyor. ama elbette seviyoruz tina'yı, öyle şuursuz varlıklarız, hakediyoruz başımıza ne geldiyse.
bayram tatilin süper geçmiş bence neolitik hanımcım. ben dünden beri rejime başladım. 2 kilo fazlam var. evin içinde gün geçtikçe irileşiyorum sanki, boyum tavana değecek, göbeğim fırına çarpmadan hareket edemeyeckmişim gibi. elbette abartıyorum ama irileştim sanki, büyüyorum resmen.
işte böyle. gelecek okuma listesinde abdulhal şinasi var. çamlıca'daki eniştemiz'le başlayayım ben öyleyse.
sevgiler, öpücükler.
elif,
göbeğini böyle açıp yatıyor ama sevmeye kalkınca geciriyor patilerini elimize :) huysuz ve tatlı kedi: badem
***
ekmekci kız,
bizimki de acıktıgında yapıyor o sürtünme gösterisini daha çok, mamasını koyunca yüzüne bakmıyor o ayrı :) yok yok haksızlık etmiyim, gece gelip yatıyor kucağımızda.
***
peri,
hah iyi dedin sen onu, tam bir azman :) bizimki asabiden ziyade histerik biraz, sakin sanıyorsunuz ama durduk yerde bagirip cagirabiliyor bazen. bu kedilerin alice harikalar diyarındaki kraliçeye degil de gülümseyen kediye benzemeleri gerekmiyor mu kuzum? hani en son gülümsemesi kaybolan kedi..
rejim mi dedin? aynı durumdayız senle, ben de iki kilo almısım. aksamları kanapeye uzanıp tv izlerken, tv'nin üzerinde durduğu eski büfenin aynasında acayip tombul görünüyorum! kendi kendime, "pijamadan öyle görünüyor canıım!" diye teselli ediyorum ama yok, arkadaşımın evindeki tartıya göre gürbüzleştiğim kesin. pazar gününden beri tatlı yemiyorum, metobolizmayı çalıştırıyor diye habire yeşil çay içiyorum ama yeşil çay bir türlü alışkanlık haline gelemiyor, ilaç gibi geliyor içerken. benim için yeşil çay ancak çin yemeğinin üzerine içildiğinde manalı :)
ben de okuma listeme katherine mansfield'i aldım o güzel yazından sonra, bunca zamandır ihmal etmiş olmama hayıflandım okuyunca..
sevgiler, öpücükler.
Yerim ben Badem'in göbüşünü!!!:) (Gerçi anlatılanlara bakılırsa o beni yer ama olsun:) )
Yaa Neolitik Hanım, benim iki kedim de dadanmışlardı japon şemsiyesine. Koparıp koparıp yerler, yemedikleri zaman da pati atıp sallandırırlar sonra da sallandı diye üstüne çullanırlardı! Hatta bir tanesi iyice abartıp kendi kabından su içmek yerine, zavallı japon şemsiyesinin dibindeki suyu içerdi!?!? Tabii biz de japon şemsiyesine ayrı bir oda tahsis ettik ve o odanın kapısını kapalı tutmaya başladık. Ama kediler pusuda bekliyorlardı, kapıyı kapatmak için birkaç saniye gecksek hurra içeri dalıyorlardı.
Nedir bu kedilerin japon şemsiyesiyle dertleri?
Yorum Gönder