bazen diyorum ki şöyle sıkı bir "alter ego" vakası yaşasam, içimdeki kötü, karanlık, huysuz, sivri dilli arkadaş yönetimi ele alsa, biri gıcık mı davrandı ağzının payını verse, nezakete, politik olmaya, kalp kırmamaya son verip, begenmediyse begenmedigini söylese. hatta yalnız hayatima degil şu sayfaya da bir el atıp, yeni bir soluk getirse, ne o öyle "muzlu süt yaptım nefis, ayy, bizim kedi de pek tatlı, ekmek makinem süper, şu filmi de göremedim" sayıklamaları yerine, az ama öz ya da niye az olsun yahu, sayfa sayfa sayıp dökse! (sözlerim sakın yanlış anlaşılmasın, direkt kendime gıcıgım bu ara, [bak telaşa kapılıp hemen devreye girdi cici neo, bi dur yaa!] bu alter ego'nun bir adı olsa, (neolitik cadı mesela) bütün cicilik süzgeçlerini falan devreden çıkarıp sağa sola sataşsa. kendimi "heh! bunu bloga yazarım" derken yakaladıgımda beni bi güzel pataklasa, son zamanlarda girdiğim bu miş gibi yapma modundan beni bir süreliğine de olsa çekip çıkarsa.. sayfaya gotik, karanlık, underground, tekinsiz bir ruh hali hakim olsa.. bu nezihliğe, decent'lığa, kokmaz bulasmazlığa bi mola verse alter kardeş.. hafakanlar bassa, histeri tavan yapsa, asabiyet binbeşyüz olsa.. diyorum. ben.
ben olsam sıkılırım benden
bazen diyorum ki şöyle sıkı bir "alter ego" vakası yaşasam, içimdeki kötü, karanlık, huysuz, sivri dilli arkadaş yönetimi ele alsa, biri gıcık mı davrandı ağzının payını verse, nezakete, politik olmaya, kalp kırmamaya son verip, begenmediyse begenmedigini söylese. hatta yalnız hayatima degil şu sayfaya da bir el atıp, yeni bir soluk getirse, ne o öyle "muzlu süt yaptım nefis, ayy, bizim kedi de pek tatlı, ekmek makinem süper, şu filmi de göremedim" sayıklamaları yerine, az ama öz ya da niye az olsun yahu, sayfa sayfa sayıp dökse! (sözlerim sakın yanlış anlaşılmasın, direkt kendime gıcıgım bu ara, [bak telaşa kapılıp hemen devreye girdi cici neo, bi dur yaa!] bu alter ego'nun bir adı olsa, (neolitik cadı mesela) bütün cicilik süzgeçlerini falan devreden çıkarıp sağa sola sataşsa. kendimi "heh! bunu bloga yazarım" derken yakaladıgımda beni bi güzel pataklasa, son zamanlarda girdiğim bu miş gibi yapma modundan beni bir süreliğine de olsa çekip çıkarsa.. sayfaya gotik, karanlık, underground, tekinsiz bir ruh hali hakim olsa.. bu nezihliğe, decent'lığa, kokmaz bulasmazlığa bi mola verse alter kardeş.. hafakanlar bassa, histeri tavan yapsa, asabiyet binbeşyüz olsa.. diyorum. ben.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
9 yorum:
hahaha neolitik cadı fikrine bayıldım, bence hemen bu isimde bir blog almalısın başkası senden çalmadan...cadı meydana çıkınca oraya yazarsın, hanom hanımcık olunca burayua :D
olsun valla:) çok severim ben bu yeni kimliği. belki özenirim, bana da bulaşır biraz. iyi olur.
pelin the copy cat.
Aaa!
Bugünlerde havada bir şeyler var, o halde.
Tamamen hislerime tercüman olmuşsun, Neocadı!
Evet, evet.
Açalım birer cadı blogu.:))
çok feminen bir his sanırım bu. küçüklükten beri iyi, cici kız olmayı bellemiş, öylesini sevmiş çok kişide zaman zaman böyle bir heves görüyorum. bizde hep kötü bir yan olduğundan, o da bize öylesinin çekici-gerekli olduğu belletildiğinden öyle bir hevese de ihtiyacımız olmuyor -kabaca tabi.
bir de bu his başkalarının katılmasını istemez, di mi? hyde pek gidip de birileriyle içecek biri değil.
:))
çok yakın tarihte aslı ile aynı konuda bir telefon konuşması yaptık. ancak, muzlu süt, badem sohbetinin beni rahatlattığını söylemeliyim:) ben senin ironik bakışını ve o bakışın altındaki acı tonu seviyorum neo hanımcığım. ayrıca müthiş bir zeka gördüğümü de söylemeliyim. herkes muzlu sütten senin gibi bahsedemez. bunun, yani muzlu süte varıncaya kadar hayatı basitleştirmenin, bir tür yöntem olduğunu düşünüyorum. ayrıca ben afili cümleler yazdığım zaman utanıyorum mesela. etkinin ordan kaynaklanması beni mahcup ediyor. nasıl anlatsam, tadı, görüntüsü trabzon ekmeği gibi olan şeyler yazmak istiyorum. senin de ne yaptığını, yazarken ne hissettiğini oradan biliyorum.
insanın içindeki kötülüğü ehlileştirmeye çalışması kadar zor bir iş yok şu dünyada. ama canım hem, bilmenin şeytansı bir tarafı yok mu zaten? iyi insan, aklından kötülüğü geçirmemiş insan değil ki, içindeki kötülükle başetmeyi öğrenmiş insan, değil mi neo hanımcığım? öyle, öyle.
sanılır ki, bir insanın doğasına, yapısına işler iyilik; oysa bir insanın iyilikten kötülüğe evrilmesi kadar kolay bir şey yoktur. sadece karşılaşacağın seçimlere, koşullara bağlıdır bu. insan kadar kusurlu bir yaratık da yok şu dünyada.
şu "cici"olma halinin, sevilmeyi istemekle de alakası yok bence. bir duruş edinirsin ve o duruş senden belli bir davranış biçimi,yazın dili, yaklaşım geliştirmeni bekler. bir farkedersin ki, blogtaki neo hanım gibi bakıyorsun hayata.
az önce kötü bir film izledim. daniel auteuil'li napolyon filmi. sıkıcıydı çok. sana gelip, okuyunca içdöküşe çok yakın olan yazını, heyecanlanıp, saçmaladım biraz. boşver. bora, nefis, yarasalı bir masaüstü resmi getirdi. sana göndereyim yarın fırsat bulursam.
dalga geçmek, alay etmek, ipliğini pazara çıkarmak, ikiyüzlülükleri ortaya dökmek, küfretmek için bir ikizini yaratmalı belki sitelerin. sonra bir kaos, bir kaos:) yaşasın!
öpüyorum çok ve sevgiler.
alentirik derdi bir eski tanış, elektirik için. elektiriklenmişsin neolitik hanım:) ayağı toprağa koymak lazım, da nerede bulacağız toprağı değil mi ama. benim bir profesör vardı üniversitede. bal şeker bir yaşlı adam. bir soft bir soft, al çamaşıra daldır parmağını adamın, bir makine çamaşır zahmetsizce yumuşar, o kadar. bir gün bayazıt'taki çay bahçesinde oturmuş çay içiyoruz, adamın biri çiçek tarhının içinde paçaları sıvamış cıbıl ayak ciddi ciddi yürüyor. aaa, bizim prof.:))) şimdi, sen bir neocadı blogu aç, hepimize hayrı dokunacak gibi. oradaki yorumlarımızla biz tavra destek koyarız gibi görünüyor:) ama bir de gel koca prof.'u dinle, ayağını toprağa bas.
sevgiler:)))
köşenin delisi,
baska bir blog diye düşünmemiştim aslında, iyi fikirmis :) ben bu sayfada "neo the cadı" imzalı sağa sola sataşan, en çok da neolitik hanım'a sardıran şeyler yazmayı kast etmistim. bu aralar şu blogu bile canlı tutmakta zorlanırken, bir de cadı diye ayrı bir yer acarsam, iyice çığrından çıkar işler korkarım :)
...
copy cat pelin,
"kötüyüz biz kötüyüz" şarkısına eşlik etmek isteyen bir sürü arkadaşım varmış, güzeeel! :)
...
ekmekci kız,
valla havada mı var, ben yeni bir karaktere doğru evriliyor muyum nedir bilemedim ama yazıyı yazalı kaç gün oldu, hala aynı hislerle dolup taşıyorum. bir sarkastik oliyim, laf sokayim, neolitik hanim'in ipligini pazar cikarayim modundayım, bakalım nolucak..
...
simon,
feminen bir his olup olmadigindan emin degilim. bazi kız arkadaslarım böyle yasıyor hayatı, biri var hele, begenmedigi seyi direkt soyler, acımasızlıgı kendine de dönüktür, bazen sen onu savunmak zorunda kalırsın "yahu amma harcadın" kendini diye.. politik olmak falan gibi dertleri yoktur hic, ben son zamanlarda kendimi fazla "içine kaçmış", "aman arıza çıkmasın" diye fazla frenleyen biri olarak görmeye başladım, çıkarsa çıksın kardeşim!
başkalarının katılması meselesine gelince, katılmak degil de kınanmak, "aa aklı başında, uslu bir tipti ayol bu, ne hale gelmiş" diyecek "seyirciler" olmasını ister bence, ki "beni bu hale siz getirdiniz, ciciliğimi, usluluğumu takdir ettiniz ettiniz, eti puf kıvamında biri oldum" diye yerli yersiz çemkirebilsin :)
...
peri ya, ne guzel delirecektim, kendimi rezil edecektim, sağa sola sataşacaktım, sen yine güzel şeyler yazmıssın, hevesim kursağimda kaldi :)
"insanın içindeki kötülüğü ehlileştirmeye çalışması" demişsin ya, benim ehlileşmenin ötesinde yerle yeksan oldu, buharlaşıp gitti sanki.. çok yakın bir arkadaşıma karşı acayip doluyum mesela, hep onun sıkıntıları, mevzularını konusuyoruz, ben lafı alıp "ya benim de..." demeye kalkışıyorum, hoop, yine onun mevzularına dönüyor. şöyle bi patlasam, yeter be diye mesela?
hafta sonu çok eglenceli bir film izledim, julie deply'nin paris'te iki gün'ü.. izle mutlaka, bir woody allen tadı var ama eski filmlerinin. insan fransızca bilmeyen amerikalı adama acıyor bir noktada :)
ben de öpüyorum, kucaklıyorum.
...
elektra,
elektriklenme de olabilir dedigin gibi, gerci ofiste bir kapı var, koluna kim dokunursa hafif bir çarpılma yaşıyor ama ben dokununca hiçbir şey olmuyor. ya ben artık sırf elektrikten müteşekkil bir kişi oldum, bana koymuyor ya da daha vahim bir değişim içindeyim :)
toprak bulsak basalım hakkaten ama nerdee? saksılara sürtüneyim bari :)
sevgiler
aa neolitik hanımcığım, ne zamandır diyeceğim, unutuyorum, ben ne zaman franny ve zoey okusam, senin ruh haline yakın oluyorum, hadi len, filan demek gelir içimden. yani şu cici cici görünen şeylerin tozunu üfleyip, ipliği pazara çıkarma hali. elbette önce kendimin. ben kendimin dedikodusunu yapmayı da severim, o kadar şizoit noktalara geliyorum. eh, sonra hayat burdan çekiştiriyor, şuraya iteliyor, yok efendim, pat pat yapıyor, içindeki çığlığa gayet estetik, uyumlu bir ayar veriyor. doğrusu ben çığlıktan sonraki hayatla başetmenin ne kadar zor olduğunu bildiğimden bu düzenbaz ayara pek de sesimi çıkaramıyorum. yaşlandım be neo'cuğum.
ben derim ki, franny ve zoey bitince her şey yatışacak. gerçekten.
sevgiler.
ben aslında en çok sendeki "neolitik cadı" potansiyelini sevmiştim diyerek alter egomun bas baritondan bağırdıklarını, cat stevens tonlamasına tahvil edişim aslında tam da sevgili peri'nin, "bir duruş edinirsin ve o duruş senden belli bir davranış biçimi,yazın dili, yaklaşım geliştirmeni bekler" izahatıyla bire bir örtüşüyor.. ama ben de sıkıldım artık. neredeyse üç yıldır.. kendimden. eh işte budur, bu yazıdır hali pür melalim.. ne diyeyim..
bu arada inatla salinger okumadığımı ve dahi okumayacağımı cümle aleme bildiririm, nedensizce..
Yorum Gönder