"Ulysses'i hiç okumadınız mı? Ben de..."


Bunu sıradan birinin söylemesinde ilginç bir taraf yok ama edebiyat profesörü bir Fransız söylediğinde insan şaşırıyor doğrusu.. (Ben de okumadım bu arada Ulysses'i -James Joyce'u kast ediyorum-, okumaya kalkıştım ama nafile -ben okuyamadıysam kimse okuyamaz :p) Paris'te yaşayan Fransız edebiyatı profesörü Pierre Bayard, Avrupa ve Amerika'da çok satanlar listesine giren "Okumadığınız Kitaplar Hakkında Nasıl Konuşursunuz (How to Talk About Books You Haven't Read)" diye hınzır bir kitap yazmış. Guardian'da kitapla ilgili yazıda adam için "şarlatan", "profesyonel okumaz" (orijinali "professional non-reader") gibi enteresan nitelemeler kullanılmış. Bayard kitabında temel olarak şunu savunuyor, "kitaplar hakkında konuşmak için onları başından sonuna satır satır okumak zorunda değiliz, bunu yapamadığımızda kendimizi suçlu hissetmemeliyiz. Birden fazla okuma vardır, kitapları satır satır okursunuz, göz gezdirebilirsiniz, sadece hakkında bir şeyler duymuşsunuzdur ya da okumuş ve unutmuşsunuzdur."

"Üniversitede edebiyat öğretiyorum, bu da kaçınılmaz olarak, çoğunlukla kapağını bile açmadığım kitaplar hakkında yorum yapmamı gerektiriyor" diyen Bayard, "zaman az - kitap çok" sorunsalına çözüm olarak farklı okumalar öneriyor. Bayard, kitap okuma tarzımız hakkında, kendimize ve başkalarına ne kadar çok yalan söylediğimizi göstererek, bu kitapla amacının gerçekten okuduğumuz kitaplar ve okuma tarzımız konusunda hissettiğimiz suçluluk duygusunu azaltmak olduğunu söylüyor. İnsanlardan, okuduğu kitaplar hakkında doğru bilgi almanın cinsel hayatları ve mali durumları hakkındaki gerçek bilgilere ulaşmak kadar zor olduğunu iddia eden yazar, "oysa kitaplarla ilişki kurmanın, göz gezdirmek, atlayarak okumak, unutmak ya da kapaklarına bakmak gibi, eğitimli insanlar arasında pek de kabul görmeyen pek çok yolu var" diyerek, bu ara benim gibi yeterince okuyamayanların, kitapları karıştırıp karıştırıp bir kenara koyanların içini biraz olsun rahatlatıyor :)

Kitap Fransa ve Almanya'da büyük ilgi görmüş, New York Times'ın kitap eki, kitapların hala kutsal, yazarların sosyal konumunun ise rahiple rock yıldızı arasında bir yerde olduğu Fransa'da böyle bir kitabın tutmasını hafif bir şaşkınlıkla karşılamış. Keza Almanya'da iyi bir satış rakamı yakalayan kitapla ilgili olarak yapılan röportajda yazar "Fransa'da çok satıyor, insanlar -tavsiyeme uyarak- okumadan satın alıyor. Almanya'da da çok tuttu, çünkü orada da pek çok "okumaz (non-reader)" var ve onlar da haklarının savunulduğunu görmek istiyor" gibi iddialı cümleler kurmuş.

Toplumda kitap okumaya neredeyse "tapınılırken" -edebiyat elitleri içinde bile- pek çok "kafir" var diyen yazar, "Proust ve Joyce hakkında konuşmak varken -ya da diğerlerinin eserlerine göz atabilecekken- neden zamanınızı onları okumakla harcayasınız ki" gibi kışkırtıcı bir soru soruyor. Biraz karmaşık geldiğinin farkındayım, eserlerini okumadan haklarında nasıl konuşalım diy mi ama? "Proust da uzun cümlenin gözünü çıkarıyormuş, Joyce desen hangi dilde yazdığı belli diyil" diye atmasyon cümleler mi savurucaz? Yok, bizim fransız profesörün demeye çalıştığı farklı bi şey, "Okumamak (non-reading) gerçek bir aktivite, edebiyatla bağlantı kurmayı içeriyor ve "okuma eksikliğinden" epey farklı bir şey. Bayard'ın olaya Derridacı bir yaklaşımı var (peeh, Derrida felan, cok entel oldu bu yazı:) yani nesneler ve sistemler arasındaki ilişkiye odaklanmak onları destekliyor da. Kitapları bir "sistem" olarak gören profesör, asıl önemli olanın kitaplarla topluma yayılan dedikodular, ortaya çıkan fikirler ve başlayan çatışmalar olduğu görüşünde. "Düşünceler arasındaki ilişkinin, düşüncelerin kendisinden daha önemli olduğunda ısrar eden Bayard, böylece herhangi bir kitap için, neden bahsettiği hakkında kabaca bir düşünce sahibi olmanın ve onu toplumun "kollektif kütüphanesi"nde bir yere yerleştirmenin yeterli olduğunu savunuyor. (Don Kişot'u okumaktan yırttık mı o zaman? Onu da bitiremiyorum ben, yazıklar olsun bana! -yok işte, adam "bunun için dövünme çocuğum, ne hakkında olduğunu bil, neye işaret ettiğini, mesajını felan bil yeter diyo, e tamam o zaman).

Şimdi "ama efendim şöyle sayfaları birer çevirip satır satır okumanın zevki nerede kaldı" diyeceksiniz, haklısınız, zaten new york times da bizim bu bu ükela profesöre benzer bir şey sormuş:

Peki ya okurken hissettiklerimiz, aldığımız keyif, yalnızlığımıza çare oluşu gibi şeyler ne olucak?

Tabii ki, ben de tıpkı sizin gibi, bir şeyler hissetmek için okurum.

O zaman neden klasik, satır satır okumayı değersiz addederek kitaba şöyle bir göz gezdirmeyi öne çıkarıyorsunuz? Adeta 100 edebiyat klasiği hakkında birazcık bir şey bilmeyi, bir kitabı tamamen bilmeye tercih eder gibisiniz? (hafif sinirlenmiş arkadaş, bunca yıldır boşuna devirdik Proustları diye düşünüyor belki :)

Bence iyi bir okur, bir kitabı ilk cümleden son cümleye okuyabilir, eğer bazı kitaplarda bunu yapmak istiyorsanız, bunun için diğer kitaplara da göz atmanız gerekir. Eğer birine gerçekten âşık olmak istiyorsanız, pek çok kişiyle tanışmalı, görüşmelisiniz. Ne demek istediğimi anlatabildim mi?

Proust hakkında bir ders kitabı yazdığınıza göre bütün eserlerini okumuş olmalısınız?

Proust okunması çok zor bir yazar. Cümleleri çok uzundur ve tuhaf bir yapısı vardır, bu yüzden de başından sonuna okumak pek de mümkün değildir. Okumanın başka türlerini kullanmak zorundasınız.

Ne yani, siz şimdi Proust'a sadece göz attığınızı mı söylüyorsunuz?

Evet, tabii ki öyle yaptım! Proust'la yaşadığımı söylemeyi tercih ederim. İyi bir yol arkadaşı, dosttur. Bazen kitaplarını elime alır, hayatım için tavsiyeler ararım. Sayfalarını açar, satırlara göz gezdiririm. Kitaplarla yaşamak budur. Önemli olan kitaplarla yaşamaktır.


Bazı fikirlerine pek aklım yatmadıysa da bence haklı olduğu noktalar var Bayard'ın. Bu zaman kıtlığında her şeyi okumak ve bunların genelde gerçekten kıymetli şeyler olması pek mümkün olmuyor. Zaten tanıdığımız bildiğimiz yazarların yeni kitaplarını okumayı dışarda tutarsak, klasiklere ve yeni çıkan eserlere göz gezdirmek, gercekten okumak istediğimiz şeyler için vakit yaratır gibi geliyor. tabii tartışmaya açık bir mevzu... hala bir sürü klasiği ya da yeni kitabı okumamış olan ve de piyangodan büyük ikramiye falan cıkmadığı sürece de okuyamayacak biri olarak, adamın yazdıkları iyi geldi sanki. Don't panic!* diyo yani, benim gibi evde yükselen okunacak kitap yığınlarının etrafından dolaşmak zorunda kalan başka arkadaşlar varsa onlar da haberdar olsunlar dedim.

*Douglas Adams'ın Otostopçunun Galaksi Rehberi'nden.

10 yorum:

Elif Derviş dedi ki...

haha :) bayıldım ben bu profesöre, tipini merak ettim bi de ne alakaysa :D Yani dediği şeyi her kitaba uygulayamayız tabii, ayrıca bence de kitap okumanın zevki ayrı, ama adam kitap okuma zevkinden mahrum kalın dememiş ki, okumaya vakit bulamadığınız kitaplar hakkında da bilgi sahibi olun demiş. Ne çok seviyoruz kolayı di mi :) Ondan sevdim ben bu profesörü galiba :)

İyi ki yazmışsın neolitik hanım, tam yatacaktım yorgun argın, keyifleniverdim birden.:)

Elif Derviş dedi ki...

dayanamadım hemen baktım tipine google'dan, gençmiş yahu!! Hiç böyle hayal etmemiştim :) Beyaz sakalı bile yok!! Hatta gözlüksüz :) Şekilci miyim neyim.

elektra dedi ki...

elimin gittiği ve korktuğum bir sürü kitap var benim de. ulysses de bunlardan biri. ama bazen düşünmüyor da değildim, hakkındaki efsaneden etkilenmiş olabilir miyim diye. fakat koskoca profesor bile tam olarak okuyamadığını söylüyorsa, ben uzak durmaya devam edeceğimj sanırım:)ben de itiraf edeyim, yüzüklerin efendisi kitaplarını başlayıp başlayıp bıraktım.allahtan filmleri var da okumuş gibi yapabiliyorum:))
bak bu da bir yol değilmi?:)))

SERAP dedi ki...

Adam sorunu iyi saptamış:)Abartılmış yada anlaşılmamış yüzlerce yazar var(ki bunlarda kişiler ve kültürler arası değişiklik gösteriyor)ve bunları okuyamamak çoğu okurda eksiklik yada ben salak mıyım hissi yaratıyor.(mesela bende)Profesör hepimizin yaptığı ama dillendirmediği davranışı kitap haline getirmekle vicdanımıza su serpti galiba.Yinede okuma denilince baştan sona okumayı anlamakta kararlıyım.Göz gezdirdiğimiz kitabı okudum demenin kimseye bir faydası olamayacaktır kanımca.Eğer herkesin bir cümleden aldığı tad aynı olsaydı bu kadar kitap basmaya ne gerek vardı,okurdu birisi,okuldaki gibi ana fikrini söylerdi olay kapanırdı.
Tutunamayanları okuyamayan biri olarak kitabın neden bahsettiğine dair yada yazarla ilgili bir sürü yazı okudum.Kitabın yazıldığı ortam ve konusu hakkında bir sürü fikrim var ama başkalarının fikirleri olduğunu düşündüğüm bu cümleciklere ne kadar güvenebilirim bilmiyorum.Sonuçta ulysses yada başkası;hakkında okunamıyor kanısına varacaksam kendim varmak isterim.
Anlamıyorsam da anlamıyorum zorla mı kardeşim:)

gülçin dedi ki...

eskiden blöfçünün rehberi diye, hemen her konuda yazılmış cep kitapları vardı, hatırlar mısın Neolitik hanımcığım? misal şarap konusunda. kısa kısa, sosyal ortamlarda "yahu biliyor musunuz .." diye böbürlenerek anlatabileceğiniz ufak ipuçları veriyordu. bu da onun kitap/edebiyat vesiyonu herhalde. ben de kitaplar konusunda kendi yargımı vermek isterim serap, ama hayat kısa kitaplar uzun :)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Eskiden, şunu düşünürdüm:
İmkanım olsa, kendimi gönüllü olarak bir eve kapatsam ve hep kitap okusam, o evdeki tüm kitapları kaç senede bitirebilirim, acaba?
Sonra anladım ki,ben o kitapları bitirene kadar, yenileri yazılacak ve onları bitirmek için yine kendimi kapatmam gerekecek.

Sonuçta, kendimi kapatmaktan ve dünyadaki tüm kitapları okumaya çalışmaktan vazgeçtim.

Okumak bir zevktir ve yaşam yolculuğunun yollarından biridir. Bu zevki bir mecburiyet ve yarış haline getirmek gerekli mi?

müzi dedi ki...

evet ben de bazi noktalarda katildim bayard'a, bazi noktalarda ise katilmadim.

katildigim nokta, evet her kitap okunamiyor gercekten. bayard "kitaplar hakkında konuşmak için onları başından sonuna satır satır okumak zorunda degiliz" diyor ya, evet degiliz elbette. ama o zaman o kitaplar hakkinda da onlari okudugumuz kadariyla konusabiliriz ancak. yani olay bu sinirlari kabul etmekte yatiyor.

proust'u ustunkoru okuyup da ben proust'u okudum demek aldatmaca olur ki, kendisi de soyluyor zaten, okumadigini, goz attigini. fark da burada cikiyor, bayard'in bahsettigi aslinda okumak degil, goz atmak, goz gezdirmek.

belki sirf zevk icin okudugumuz bir kitabi ustunkoru okuyabiliriz, ama mesela derrida'nin bu sekilde okunabilecegini dusunmuyorum. kitap icindeki butunlugu anlayamadigimiz surece baska bir sayfada yazilanlari yanlis yorumlamak cok buyuk bir ihtimal cunku.

o yuzden benim tavrim, bayard'in bahsettigi okuma seklini okumak olarak degil de goz atmak, goz gezdirmek olarak tanimlamak. goz attigin bir kitaptan da ancak goz attigin kadariyla bahsedebilirsin. bu da demektir ki enine boyuna tartismalar azalacak. o yuzden umarim bayard'in tavsiyeleri cok da yayginlasmaz.

bu arada cok ilgi cekici bir yazi olmus. eline saglik neolitik hanim :)

neo dedi ki...

elif,

senin sevecegini tahmin ettim ;) zamansızlıktan kitap

okuyamayan bizler bu profesörün müridi olabiliriz. "hocam,

hocam moby dick varmış, balina hikayesi felan, biz okumasak

olur mu onu he?" deriz, o da "olur, okumayınn çocuğum, şöyle

bir karıştırın" der, şahane :)

tipi de dedigin gibi hic profesör demezsin, insan bi sakal

felan bırakır. (şekilci miyiz, evet)

***

elektra,

kesinlikle! iyi ki filmler var. yüzüklerin efendisi'ni ben de

okuyamadım henuz. hobbitler'i okudum, hosuma gitti ama çok da

sarmamış olacak gerisi gelmedi.

"altın pusula" filmi geldi ya geçenlerde, onun kitabını henüz okumadım diye izlemedim, kitabı çok güzelmiş, bir arkadaşım önerdi. genelde filmler kitaplar kadar iyi olmaz ya, bunda da aynı şey geçerliymiş (bunun istisnalarından biri ingiliz hasta'dır bence, filmi kitabından daha etkileyiciydi).


***

serap,

"hepimizin yaptığı ve dillendirmediği davranış" demişssin, ya tam da öyle. o yüzden bazı noktalarda çok katıldım kendisine. bu arada bazı kitapları anlamamak, anlasak da sevmemek sonuna kadar hakkımızdır kanımca :)

***

gülçin,

biliyor musun, yazının bir yerinde, bahsettigin bu blöfçünün rehberi serisini de anlatayım dedim, sonra konuyu uzatmayayim diye vazgectim, senin yorumunla o eksik de tamamlanmış oldu :)

***

ekmekci kız,

kitapların sonsuzluğuna ve hayatın kısalığına çok takılıyorum bazen. bir mecburiyet ve yarış haline getirmek bence de gereksiz ama samimi olarak üzülüyorum yahu, hepsini okuyamasam da neden bahsettiklerini bilmek, belki bir gün okurum diye bir kenara koymak istiyorum. profesörün dedikleri, bunları yaparken duydugum rahatsızlığa bir nebze iyi geldi sanki...

***

müzi,

sırf göz atmak, acayip yanlış anlamalara yol açabilir dediğin gibi, ben bayard'ın dediklerini şöyle bir özetledim bu yazıda, derrida, focualt falan diye daha bir sürü laf ediyordu, onları kesin okumustur satır satır :)

yazıyı begendigine sevindim :)

sibel dedi ki...

vakit buldum da blogunuza soole bir ugradim :-)tikandigi kitaplari bile olduresiye bitirmeye calisan bendeniz mina urgan'in 'karpuzu kestin. kelek cikti. yine de yer misin?' cumlesiyle terbiye olmaya calisiyorum. yine de sadece goz gezdirilerek acayip bir misyon yuklenen kitaplara elim gidiyor ve yine sisiyorum. en son meral tamer'in (http://www.milliyet.com.tr/2007/01/14/yazar/tamer.html) yazisiyla kendime 'muinar'la eziyet ettim mesela.
yine ugrarim. sevgiler...

yaban dedi ki...

Bir de hızlı okuma kursları var, çok merak ederim.
Woody Allen'ın lafı mıydı;
"Hızlı okuma kursuna gittikten sonra Suç ve Ceza'yı okudum. Olay Rusya'da geçiyor."