mükemmel ikililer, filmler, defterler


danone sade muhallebi + doğranmış çilek: bir pazar günü semtimizin uyuz marketine gidilir, süt ürünleri rafında yeni bir şeyler var mı ki diye bakınırken, danone'nin üzerinde "sade muhallebi - sınırlı sayıda üretim" yazan paketleri dikkati çeker. evde buzdolabına yerleştirilen muhallebiler birkac saat unutulur, sonra pazar depresifliğinin pik yaptığı akşamüstü saatleri hatırlanıp, "aa çilek de vardı, dur ben bunları bi karıştırayım" diye işe girişilir. sonuç milföy pasta kremasi tadında ve kıvamındaki muhallebiyle hemhal olan çileklerin insana verdiği sonsuz mutluluk :)

çıtkırıldı badem (malatya pazarı) + feyruz (armutlu): ofisten sirkeci'ye fotograf malzemesi almaya giden arkadaşa sipariş verilir, sabırsızlıkla dönmesi beklenir. koca bir kesekağıdıyla dönen arkadaşa hayır dua edilip, dağ gibi yığılan iş güç bir tarafa bırakılıp, sabahtan dolapta soğumaya bırakılan feyruzlarla terasa çıkılır. çıtır çıtır kavrulmuş bademlerin etrafındaki incecik kabuklar ayıklanıp bademler ağza atılır, yanında icilen feyruz'la yaratılan bira efekti yorgun bünyelere ilaç gibi gelir.

muzlu ekmek (ev yapımı) + pınar beyaz krem peynir: internetten çıktısı alınan tarifler karıştırılırken muzlu ekmek tarifine rastlanır. ekmek makinesinin kek ayarında pisirilmistir, evde de malzeme vardır. bir saat sonra icinde iri muz parcalari olan yari ekmek-yari kek kıvamında pek hoş bir şey ortaya çıkar. evdeki tatlıdan anlamaz bazı arkadasların "ee kek bu" demeleri üzerine hafiften bozularak, kalan ekmekler ofise getirilir. ofiste tatlıdan en az neo kadar anlayan, yaratıcı arkadas muzlu ekmeğe bayılır ve de "buna krem peynir sürsek ya" diyerek işi başka bir boyuta taşır. sonuç tatlı-tuzlu orijinal lezzette bir karışım.

nutella + muz: bir gün yine ofiste tatlı krizine girilir, nutella var ekmek yoktur, neyle yesek acaba diye düşünürken muzlar akla gelir, muzun üzerine sürülen nutella adeta bir muzlu krep etkisi yaratır, bir ofis akşamında bundan iyisi şamda kayısıdır.

***

görüldüğü üzere afakanlar bastıkça kendimi abur cubura veriyor, çok ve çeşitli şeyler yiyor, yiyorum.

yiyip içmek dışında festival filmleri çok iyi geldi, pazar gunu üç filme giderek kisisel tarihimin sinemada film izleme rekorunu kırdım.

filmler arasında, sonunda coşkuyla alkıslanan bir film, bilet bulunamadığı icin balkonda merdivenlere oturulan bir yarışma filmi ve yer yer boş koltukların oldugu ve de yarım saat sonra sıkılanların apar topar çıktığı bir belgesel de vardı.

bu arada, kırmızı bir cep ajandam var, ona bu yıl izledigim filmleri yazmaya karar verdim, nerede ve kimlerle izlediğimi yazıyorum. yıllar sonra açıp bakmak ilginç olacak. (benim bir de 95 -yoksa 96 mıydı?- yılından beri okudugum kitapların adını yazdığım yeşil bir defterim var. şöyle bir bakınca bazen nasıl da bir yazara ya da bir konuya taktıgım anlaşılıyor. bazılarını hiiç hatırlamıyorum, bazılarını nerede okuduğum bile aklımda.

anneannemin böyle defterleri vardı, bakkaldan aldığı çizgili minik defterlere kaç bardağı, tabağı, elbisesi olduğunu, akrabalarını, akrabaların yeni doğan çocuklarının adlarını yazardı. bizimki bir tür tarih yazıcılığı işte, illa ki kayıt düşülecek, bu bılog mılog hikayesi de hep ondan.

8 yorum:

Arzu Çur dedi ki...

Hep özendim düzenli günlük tutmaya. Olamdı. Ama bazen kitapların arasında aldığım notları bulurum, hatta parmak lekeleri, bir tel saç. Ya da bir kutuda unutup gittiğim bir şarkı sözü, yazmış koymuşum oraya. Hatta bir alışveriş listesi.

Onlarla karşılaşıvermeyi çok severim asıl.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Ben de yazarım da yazarım acadacıklarıma.:))
Bizim, mesleki sebeplerle her sene yenilediğimiz ajandaların büyük boylarını sevmiyorum, kullanamıyorum. Küçüğüne yazınca, hiyeroglif gibi oluyor. Sonra okumak biraz zor oluyor, ne çare öyle yazılıyor yine.:)

Feyruz'un reklamını görüyorum da, anlamlandıramamıştım. İyi bişey anlaşılan. Gerçi ben o bademleri, eşliksiz de tüketebilirim ya...
:))

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

"acanda" diyecekmişim, harf düşürtmüşüm.
Komik olmuş.

Adsız dedi ki...

ben de bünyelere ilaç gibi gelen feyruz'dan istiyorum, ve daha o ne bilmiyorum. feyruz deyince lübnanlı şarkıcı dışında birşey bilen yok. ama arada feyruz'un türkçesinin firuze olduğunu ve turkuaz anlamına geldiğini öğrendim.
bu blogda da kendimi gördüğü herşeyi isteyen bir çocuk gibi hissediyorum.

Adsız dedi ki...

Feyruz biramsi\gazozumsu bir icecek bildigim kadariyla, Turkiye piyasasina yeni girdi.

elektra dedi ki...

amanın neolitik hanım, amanın nedir bunlar? bünye bu saatte doyur beni, bak millet nasıl bakıyor bünyeye kaprislerine başladı. aslında tatlı ile aram oldum olası hoş değil. sizin listedeki o badem an itibariyle pek cazip göründü bana. ben de ekmekçikız gibi görür görür dururum feyruz reklamını. bir denemedim. neden bilmem absürd bir reklamdan pek hayırlı ürün çıkmaz diye düşündüm sanırım. ne garip bir reklamı var onun öyle. sondaki yoko ono'msu kadın kör mü mesela ve niye cadı gibi gülüyor? ürktümdü. ama armutlu falan gibi bir referans geldi şimdi senden. deneyeyim bakayım.
iyi geceler...

Adsız dedi ki...

nutella - muz eski bir ikilidir. fethiye'nin koylarına küçük bir tekne ile seyyar gözleme servisine çıkan köylü çift bile keşfetmiş.

neo dedi ki...

arzu,

benim de sahip olmak istediğim şeylerden biridir günlük tutma disiplini. ev arkadaşımın defterleri var, her gün olmasa da sık sık yazıyor bir şeyler, yıllar içinde öyle bir sürü defteri olmuş.

filmleri ajandama not ederken notlar da alıyorum yanlarına, böyle böyle bir günlük tutma alışkanlığına dönüşür belki.

...

ekmekci kız,

moleskin defterlerinin inceleri ideal görünüyor not tutmak icin. ajanda formatında degiller ama cantada kolayca taşınıyor.

feyruz, o acayip reklamıyla dikkatimi çekti zaten, böyle bağımsız amerikan filmleri tadında sanki. tipler, müzik falan. tadı hosuma gitti benim, özellikle de armutlusu. malt varmıs icinde, hafif bir bira tadı alıyorsunuz, armut aroması da pek hoş. iyice soğutulup icilince süper oluyor. özellikle bira sevenlerin hoşlanacağı bir tat. bira sevmiyorsanız, garanti veremiyorum sevebileceğinize, ofisten bira sevmeyen bir arkadaş denedi ve sevmedi mesela.

iyi dedin, o bademler tek basına da muhtesemler :)

...

simon,

feyruz isviçre lisanslı bir sirketin markasiymis, yunanistan'da üretiliyormus. rengi, adı falan alkol tüketimi yasak olan ülkeleri hedefleyen bir ürün oldugu cagrisimi veriyor ama reklamı görsen, alakası yok.

şekerci dükkanı gibi blogum var desene ;)

muz nutella ikilisinin yeni olmadigini biliyorum, paris'te her gece yediydik muzlu-nutellalı kreplerden ama bizim versiyonda nutella direkt muzun üzerine sürülüyor. krep, gözleme gibi ara malzeme yok yani, lezzet bünyeye saf olarak alınıyor :)

...

passive,

tam dedigin gibi biramsı/gazozumsu bi sey. bu arada bu kadar lafın üzerine, feyruz bize bir kasa yollasın artık eheh

...

elektra,

aslında yiyeceklerle ilgili bir şeyler yazarken endiseleniyorum birazcık (şurada yaz geliyor, millet zayıflamaya calısıyor, benim yaptıgım da iş degil diyerekten) ama bi yandan da tutamıyorum kendimi. sabah tren bileti almaya sirkeci'ye gittim, dönüşte mısır çarşısı civarından geçtim tabii ki, beypazarı kurusu, kahke (tereyaglı bir tür kurabiye) ve de yesil zeytin alarak döndüm ofise. biri beni durdursa iyi olacak :)