alışveriş üzerine



"kağıt havlu bitmek üzere, süt de azalmış, ha bir kedi maması..." ofiste dolanırken fark ettiğim eksikler bunlar, asistanımız işten ayrıldı, bir süredir onun yaptığı işleri aramızda paylaşmış durumdayız. alışverişe talip oldum. alışverişi pek sevmem aslında, yani ne istediğini bilmeden çıkıp abuk subuk şeyler alıp döndüğün türde alışverişleri (eminönü seferleri bu durumun dışında tabiy :) benim sevdiğim, evde/ofiste eksikleri görüp, listeler yaparak, fileyi ve bez çantaları yanıma alarak çıkılan türde olanlar. listedeki bütün eksikleri alınca önemli bir iş başarmış gibi hissediyor insan :) ha bir de listeye sadık olma meselesi var, ne eksik olacak ne fazla.

biliyorsunuz bir yılı aşkın süredir bir ev arkadaşım var, biriyle evi paylaşınca alışveriş alışkanlıkları da değişiyor. onun sevdiği/sevmediği şeyleri dikkate alarak yapıyorsunuz. benim eve dönüş saatlerim daha makul olduğundan ve de -biraz dedikodu yapalım- arkadaşımın eve ilgisi biraz sınırlı olduğundan alışveriş işini genelde ben hallediyorum. belli şeyler belli yerlerden alınıyor, kedinin maması beşiktaş'taki pet shop'tan, marul, maydonoz, turşu vs şeyler beyoğlu balık pazarından, peynir türevleri karaköy'deki namlı'dan, pasta alınacaksa burc lebon'dan vs.

alışverişi, eksikleri önceden görüp, "aa ... bitmiş" türü cümleler kurulmasına izin vermeden yapmak mühim. bitmiş şeyi zaten görür ve alırsın, önemli olan bitmek üzere olduğunu görüp önceden harekete geçmek. hele çöp torbası, tuvalet kağıdı, süt gibi temel şeyler mutlaka bitmeden temin edilmeli. neyse, sabah ofise eksikleri alırken, bu alışveriş meselesine öteden beri yatkın olduğumu düşündüm. ilkokuldayken de evin acil eksiklerini alır gelirdim bisikletimle. plastik yoğurt kabını gidona takar, mandıraya giderdim, haftasonu gazeteleri, ekmeği de yine bisikletle alır gelirdim. evin küçüğü olmaktan kaynaklıyordu biraz bu işlerin bana kalması ama biraz da ben gönüllü olurdum, hem gezmek, hem de büyüklerin yaptığı bir işi tamamlayabilmek hoşuma gidiyordu sanırım.


babam da bir ara lojmanlardaki kantinin tedarikçisi olarak görev yapmıştı. sık sık istanbul'a mal almaya giderdi. babam da sever alışverişi, onun zamanında kantindeki ürünlerden herkes pek memnundu diye hatırlıyorum. bol çeşit, taze meyve-sebzeler, şeftaliyi bir yerden alıyordu mesela ve herkes bayılıyordu. bir yılbaşı öncesinde de hatırladığımda hala beni gülümseten bir sürpriz yapmıştı. yılbaşında illa ki hediye beklerdim ben, filmlerden falan etkiliyordum sanırım, noel baba, şömineye asılı çoraplar vs. eksik olmasınlar, bizimkiler de hevesimi kırmayıp ufak tefek bir şeyler alıyordu .

o sene, yılbaşından birkaç gün önce babam "sana bir sürprizim var" demeye başladı, ilkokula yeni başlamışım, süpriz diyince aklı başından giden bir minik kızım işte, günlerce babamın başının etini yedim, "nedir sürpriz, ne aldın bana vs". sonunda yılbaşı günü -bir cumartesiydi diye kalmıs aklımda- beni elimden tutup kantine götürdü. yıl sonu sayımı yapıldığından kantin kapalıydı, içerde birkaç asker rafların arasında çalışıyordu. arka tarafa doğru yürüdük, bana "yukarı bak" dedi, bir de baktım ki bütün raflar çeşit çeşit oyuncakla dolu! fatoş diye bir oyuncak markası vardı o zaman, bebekler, içi doldurulmuş bez oyuncakları olurdu. kantinde oyuncak da satılsın diye düşünen babam, istanbul'a son gidişinde fatoş'tan da yüklüce mal almış ve onları satışa sunmadan önce istediğim oyuncağı seçmem için beni kantine getirmişti. acayip sevindiğimi ve seçim yapmakta çok zorlandığımı hatirliyorum, yumuşacık beyaz kuzular, kurbağa kermitler, bebekler... sonunda kızılderili kostümü giymiş koca kulaklı bir fare aldım :) en sevdiğim arkadaşıma da kırmızı kurdeleli, kara gözlü bir kuzu. bir sürü kızın, "aa niye fare aldın, bebek alsaydın ya" dediğini hatirliyorum. oysa cok sevmistim ben o fareyi, kırmızı, kenarları püsküllü bir pantolonu, yanaklarında da kırmızı savaş boyaları vardı. yıllarca en sevdigim oyuncağım oldu, bir taşınma sırasında kaybolmasaydı keşke...

neyse, kağıt havludan nerelere geldim böyle, alışveriş iyidir, siz nerelerden alışveriş yaparsınız, ne seversiniz, neler alırsınız?



resimlerle ilgili not: amerikan filmlerinde millet kesekağıdıyla alışverişten gelir ya, hastayım onun. artık bizde manavlar bile doğru dürüst kullanmiyor kesekağıdı falan, varsa yoksa o kötü siyah poşetler.



ikinci resimde kızılderili farenin bir kısmı görülüyor :)


6 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Ofis için, ayda bir kez bir market zincirinden internet üzerinden alış veriş yapıveriyorum. Alınacaklar belli, kapıya getiriyorlar, kolaylık.
Ev için yaptığım alışverişlerin tarzı, zaman içinde değişti, değişiyor: Bir ara, eve koştururken ne bulunursa, alınırdı. Çocuklardan sonra, ciddi, yazılı, listeli alışveriş gerekmişti.
İşte böyle, alış-verişçi kız.:))
Babnın yaptığı sürpriz ne güzelmiş ve ne unutulmaz!:)))

Adsız dedi ki...

Efenim e-alışveriş pek zevkli birşey değil. Gerçi bir vakitler e-Gima alışverişleri yapıyordum, kolaylık oluyordu -malum bilumum fıtık cinsleri... Ben kanlıcanlı alışverişi seviyorum!

Bu arada, "Kesekağıdına ve Fileye Ağıt" diye başlık atılmış bir yazı yazmak lazım!

elektra dedi ki...

bir şey itiraf edeyim, ben de o kesekağıtlı, ucundan baton ekmek mi diyorlar, o ekmeğin göründüğü alışveriş manzaralarına bayılıyorum. liste yapsam da, mutlaka dışına çıkan bir programsız alışverişçiyim. bu huyuma sinir olurum. bir de o mandıra, hava hastanesine yakın mıydı diye sormak istiyorum:)

Arzu Çur dedi ki...

1- Ev arkadaşım olmak istersen bi gün, seve seve alırım seni. Şahane bir insan imişsin.

2- Kesekağıdı yerine fileyi tercih ederim, çantanda taşıyıverirsin hafifçecik ne güzel, hem atman da gerekmez.

3- Bizim evsahibinin soyadı Mandıra'ydı, anımsadın mı Elektra?

Mehtap Pasin Gualano dedi ki...

isin enzor kismi listeye sadik olmak.. beni alisveris duygusuyla ele gecirmelerine izin vermeyecegim diye sadece sut ve ekmek almak icin girdigim marketten, bir sepet dolusu malzemeyle cikiyorum cogu kez..

neo dedi ki...

ekmekci kız,

biz de aslında ofis için büyük kalemleri internetten alıyoruz, tuvalet kağıdı vs. ama arada beliriveren eksikleri ben tamamliyorum. aslında büyük sorumluluk, her zamanki peynirden/turşudan degil de baska bi seyden alınca hemen itirazlar yükseliveriyor :)


...

metin bey,

e-alışveriş konusunda size katılıyorum, büyük kolaylık ama bir tadı, keyfi yok. halbuki şöyle envai çeşit peynirin, zeytinin oldugu bir şarküteriye gidilse, dükkan sahibi, eskiye dayalı ahbaplığınıza dayanarak, "beyefendiciğim çok güzel ezinem var, lokum lokum!" dese.. alışveriş bahane, sohbet şahane durumları olsa..

bu arada yazı konularınız birikiyor, bekliyoruz.

...

elektra,

hah, iyi dedin sen onu, batonların ben de hastasıyım, balık pazarındaki fırında oluyor bazen. bi sabah bi yerlerden devasa bi kesekagıdı bulup, alışverişi ona yapmalı, hatta o kesekağıdıyla fotograf cektirmeli :)

bahsettigim mandıra eskisehir'de degildi, babamın görevi nedeniyle sekiz yıl kaldığımız trakya kasabasındaydı. ama eskişehir'de de mandıralar vardı, hala tek tür görüyorum ben.

...

arzu,

1- valla ev arkadası olarak pek cok transfer teklifi alıyorum bu ara :P yalnız biz ekip olarak geliyoruz, badem ve ben :)

2- ben file olayını iyice alışkanlık haline getirdim, hep çantamda, artık mahalle esnafı da alıştı, her seferinde muhabbeti olmuyor.

...

mehtap,

ben artık kendimi disipline etmeyi biraz olsun öğrendim, bir de bu ara tatlıyı ve abur cuburu kestiğimdem olsa gerek sepetimde meyve, sebze, süt, peynir vs gibi faideli seylerden baska bir sey olmuyor.

sayfama uğrayıp ses verdiğiniz için tesekkurler :) ne güzel bir şehirde yaşıyorsunuz, roma'da rüzgar gibi geçen üç günden aklımda kalanlar nefis cannoli'ler, kocaman dilim pizzalar ve ispanyol merdivenleri olmuştu. umarım bir gün yine yolum düşer.

....


not: buralarda pek bilinmiyor, merak eden olursa bkz cannoli:

http://www.ferraracafe.com/store/images/catalog/cannoli2_sm.jpg