şudur budur


idefiks ve kitap fuarından alınan kitapların oluşturduğu minik kuleleri eritme yolunda hızla ilerliyorum. en son gündüz vassaf'ın annesinin hayatını anlattığı kitabı bitirdim. kolay okunan, istanbul'un, dünyanın nasıl da degistigini gosteren guzel bir kitaptı. istanbul'un herkesin birbirini tanıdığı, az bir nüfusa sahip oldugu yıllara dair anlattıkları hoşuma gitti. 1930'ların sonunda polonezköy'de çok güzel yemekler yapan yerler varmış, hatta insanlar şişmanlamak için polonezköy'e gidip orada bir süre kalırlarmış! şimdi hergun kilometrelerce koşarak, kibrit kutusu kadar peynir yiyerek zayıflamak üzere gidiliyor (bkz. kuşhan zayıflama merkezi).

yeni takıntım ipod touch, internete giriliyor (burdan işgüzar savcılarımızı uyandırmış gibi olmayayım ama nasıl oluyorsa youtube'a direkt baglaniyor), şahane oyunlar var, en bombası da video izleniyor. yüklüyorum dr house'ları, dexter'ları, yolda (özellikle vapurla karşıyor geçiyorsam) bi güzel izliyorum. zaten bu ara dizilere sarmış vaziyetteyim, en son "true blood" diye bir vampir dizisinin ilk sezonunu bitirdim. ikinci sezonu yazın çekilecekmis, pek helecanlı ve sürükleyici idi. konusuna gelince, japonlar sentetik kan icat edince vampirler cemiyet içine karışmaya karar veriyorlar. bunun için de kah lobi faaliyetleri, kah kampanyalarla, "biz artık kimsenin boynuna yapışıp kan içmiyoz, bizi de aranıza alın" diyorlar. televizyonda vampirlerin hakları tartışılıyor, angelina jolie bir bebek vampir evlat ediniyor vs. lakin işler pek öyle göründüğü gibi degil, "tadı berbat ama sentetik kanla idare edicez nabalım" diyenlerle, "eeh mis gibi taze kan ememiyeceksem vampir olmanın manası nedir arkadas" diyen iki grup var. hikayenin temelinde "ana akım" diye adlandırılan ilk gruptan yakışıklı bi vampirle, insanların düşüncelerini okuyan bir garson kız arasındaki ilişki yer alıyor. dizinin yapımcısı severek izlediğim bir başka dizi olan six feet under'ın yapımcısı alan ball. vampirli şeyleri seviyorsanız tavsiye ederim, yalnız biraz fazlaca, yetişkinlere yönelik sahne var, allah allah tv'de nasıl yayınlamışlar bunu dedirtecek kadar da abartılı olabiliyor, haberiniz olsun. (dizinin başrolündeki kız, piyano filmindeki küçük kız bu arada)

coen kardeşlerin "burn after reading" (aramızda casus var) filmine gittik, fargo'dan beri hastasıyız kendilerinin, gerci arada catherine zeta jones'lu berbat bir film yapıp şaşırttılar ama "no country for old men" toparladı durumu. istihbarat dünyası parodisi denebilir film için, gitmeden önce baktım millet ya cok begenmis, ya da "bu ne be" diye tepki gostermis. ben sevdim valla, brad pitt'ın salak halleri, john malkovich'in öfkesi, frances mc dormand'ın "hayata pozitif bakalım" tavrı, george clooney'ın gıcıklığı... oyuncu kadrosu süper, e coen'lerin senaryo konusundaki ünleri malum, bu filmde de yapmışlar yapacaklarını.

bir süredir tatlıyı, aburcuburu kestim, işe de yaradı, ama bu ıvır zıvır yazısını bir kurabiye tüyosuyla bitirmek isterim, hani şu zencefilli, tarçınlı lebkuchen kurabiyeleri vardı ya, real'de almanya'dan ithal edilmiş olanlarına rastladık, özellikle üstü çikolata kaplı olanları insanın aklını başından alacak lezzette! yolunuz düşerse deneyin bir.

5 yorum:

serpil dedi ki...

Geçen ctesi Burç Lebon'a gittik,lakin o kurabiyenin adını hatırlayamadım orada da göremeyince profiterolla yetindik.Orada beyaz saçlı tonton bir amca var İtalyana benziyor, senden bahsettim ama neolitik hanım diyemediğim için :)sürekli müşteriniz falan dedim.Ayrıca bir Rus kurabiyesi varmış o sadece baharda çıkarmış, amca onu da tavsiye etti.İşte böyle İstiklal'de kulaklarını çınlattık yani.
Sevgiler..

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Ben o kurabiyelerden Burç Lebon'dan almış idim, gerçekten çok lezizlerdilerler.:)))
Yapmayı denemedim, henüz.

dreamsact dedi ki...

tatlı, abur cubur demişken aklıma dondurma geldi..

neo dedi ki...

serpil,

evet evet, beyaz saçlı amcayı biliyorum, kibar, güleryüzlü biri, dedigin gibi italyan'a da benziyor :)

bu arada rus kurabiyesini de merak ettim, bahara kadar beklemek zor şimdi, dur ayrıntılarını sorayım ben.

sevgiler

...

ekmekci kız,

begendigine cok sevindim, bir baska tüyo vereyim o zaman, tarcın, zencefil kokularını kozmetikte de seviyorsan, body shop'ın yılbaşına özel bir kremi var, nefis bir şekilde tarcınlı kurabiye gibi kokuyor, üstelik de parıltılı :) vanilla spice sanırım adı. bi bak derim.

...

halid,

dondurma erimis, mevsim itibarıyla bol tarçınlı salebe dönüşmüş, bilmem uyar mı?

dreamsact dedi ki...

bol tarçınlıysa kesinlikle uyar.. lakin bu gidişle salebin de soğuyup yeniden dondurmaya dönüşmesinden endişe etmiyor değilim.. :) aslında boza da fena fikir olmayabilir, bu arada.. bunu da düşünmek lazım..