Ekspresyonizmin hastasıyım!

Geçen günkü yazılarımdan birinde “resim beğenim de cin ali'den öteye geçmez” diyerek kendime haksızlık etmişim yahu, Jawlensky ile ilgili bi seyler ararken kendimle ilgili şunu keşfettim ki ben meğer en çok ekspresyonist -ee siz nasıl diorsunuz, dışavurumcu- ressamları seviyormuşum. Hopper ve Bosch’u bi tarafa koyarsak –ki koymak lazım, onların yeri ayrı gönlümüzde-, bi Matisse olsun, Marc olsun (bkz "Franz Marc (necefli maşrapa niyetine)" adlı makalem :p), Macke ve Chagall olsun, hepsi aynı akımdan adamlarmış... Benim gibi dedektif ruhlu bir akrep bunu daha önce nasıl çakmamış hayret :) efenim bu ekspresyonizm dalgası kısaca “sanatçının duygusal/dokunaklı/coşkun bir etki için gerçeği bozma/çarpıtma eğilimi” manasına geliyormuş. Demek ki gerçeğin çarpıtılmış haline bir meyil var bende, enteresan! 1900'lü yılların başında bir hayli etkin olan akım, sadece resimde değil edebiyat (bkz Kafka’nın eserleri), sinema ve mimaride de etkisini göstermiş. Ayrıca ekspresyonizm ifadesinin genellikle, acı duygusu/endişe/pişmanlığı da işaret eden bir manası varmış zira, neşeli, şen şakrak ekspresyonist esere pek nadir rastlanırmış (alın size bir oksimoron: neşeli ekspresyonist!).


Aslında kendilerini ekspresyonist olarak tanımlayan bir sanatçı grubu hiç olmamış (zaten tuhaf diyil mi, bir sabah uyanıp “hadi ben ekspresyonizmi başlatayım, kübistler aldı yürüdü yahu, benim neyim eksik” diye başlamıyor herhalde bu sanat akımı dediğimiz naneler, birileri, belli bir dönemde birbirlerinden etkilenerek yapılmış eserlerdeki benzer noktaları keşfedip adını koyuyor olsa gerek (çok bilmiş neo’dan sanat akımları teorisi, peeh!). İlk olarak Almanya’da ortaya çıkan bu akım, Munch, Van Gogh gibi ressamları da etkilemiş.


Bu akımın önemli isimlerinden biri olan Jawlensky, 1864'te Rusya’da doğmuş ancak aktif sanat hayatını Almanya ve İsviçre’de sürdürmüş. Aristokrat bir ailenin çocuğu olarak harp akademisine gidip subay olması bekleniyormuş kendisinden, nitekim öyle de olmuş ama St Petersburg’da genç bir subayken güzel sanatlar akademisinde aldığı dersler sayesinde asıl tutkusunun resim olduğunu görmüş. Akademide tanıştığı ressam Marianna von Werefkin’in teşvikiyle ordudan ayrılıp Münih’teki bir sanat okuluna başlamış. (Yukardaki resimdekiler Jawlensky ve Werefkin, resim Gabriele Münter tarafından yapılmış). Münih’te hayat boyu dostu olacak Wassily Kandinsky'le tanışmış.


Avrupa’nın diğer şehirlerine özellikle de Paris’e yaptığı seyahatlerle sanat dünyası içine giren ressamımız (nasıl da benimsedim hemen adamı :) bir süre Henri Matisse'in atölyesinde çalışmış. Münih’e dönünce Paul Klee ve Franc Marc’la tanışıp kanka olmuşlar. (Hiç oldu mu sanat yazısına böyle ifadeler, cık cık!)


I. Dünya Savaşı başlayınca bir Rus olarak Almanya’dan ayrılmak zorunda kalmış, bir süre İsviçre'den yaşayan Jawlensky 1920'li yılların başında Wiesbaden'e taşınmış (ki ben kendisiyle orada tanıştım), o arada Werefkin'le arkadaşlığı bozulmuş (arkadaşlıktan öte bir şey olsa gerek çünkü devamında bir başka kadınla -Helen Nesnamomoff’la- evlendiği bilgisi veriliyor). 1929 yılında eklem iltihabı rahatsızlığı nedeniyle parmaklarını kullanmakta zorlanmaya başlamış, tek eliyle fırçayı tutamaz hale geldiğinden iki eliyle yapmaya başlamış resimlerini, 1937’den sonra da hiç çalışamaz hale gelmiş. Aynı yıl Naziler Jawlensky'nin 72 resmini "yoz" oldukları gerekçesiyle Alman müzelerinden kaldırmış (Ha şimdi baş köşelerde sergileniyor o ayrı). Jawlensky 1941 yılında hayata veda etmiş.


Jawlensky’nin resimlerini üç ana grupta toplamak mümkün: natürmortlar, manzaralar ve portreler. Yazıya serpiştirdiğim resimlerde üçünden de örnekler görebilirsiniz.

Bu sanat dolu yazıyı magazinel bir bilgiyle bitirmek isterim benim sanatsever okurlarım. Jawlensky'nin alttaki tablosunun fiyatı geçen yıl ünlü müzayede salonu Sothebys’da 9 milyon pound’a (yaklaşık 18 milyon dolar) kadar yükselmiş. Ha o parayı verebilecek bir babayiğit çıkmış mı, henüz değil. Aslında büyük ikramiye çıkınca ne yaparsınız sorusuna "ev alırım, dünya seyatine çıkarım bıdı bıdı” gibi sıkıcı cevaplardansa “bi jawlensky alırım, kalanına da bi küçük kandinsky sardırırım” desek ya, hem sanatsal hem orijinal görünürüz, ehehe :)


*bilgilerin çoğunu yeni keşfettiğim şu sanat sitesinden devşirdim, hem bilgilendirici hem de resimlerin çoğunun çözünürlükleri iyi. tavsiye ederim:
http://www.artinthepicture.com/

8 yorum:

Adsız dedi ki...

Valla doğrusunu söylemek gerekirse, ben bu adamcağızı tanımıyordum, müşerref oldum. Siz de benden şöyle ekspresyonist bi teşekkürü hakettiniz Neolitik Hanım. Şimdi gideyim şu duygularımı bi dışavurayım. Ben de pek severim bu dışavurum üstatlarını. Saydıklarınızın tümünü. Daha fazlasını bile!

(Lâkin ben izlenimcileri de severim, laf aramızda.)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Çok değerli ekspresyonist sever Neolitik hanımefendi,
:))
Vala tilla, helal olsun!
Hasta kafayla bu kadar yazdım diyorsan, sağlamla neler yazardın kimbilir?
Ben kendi adıma bu yeni tanış ressamdan çok hoşlandım. Hemen söyleyeyim, bana trilyon çıksa bir yerlerden, ben en alttaki 9 milyon poundluk resmi değil, fiyatını bilmediğim en tepedeki resmi alırdım. Feci hain ve çapkın bir gülümseyiş o, vuruldum.
;-)
Haa, bu arada, sipariş üzerine yazdığınız bu yazıyı takiben, bir siparişim daha var, size efendim. Malum, bir roman/kitap sever Neocanımızsınız. Size bir mim şeyttim de, onu reca edecektim.
:))

asliberry dedi ki...

Neo, bu ara resme takığım ben de. Şimdiye dek Yaman'la baktığımız resim albümlerinden sadece resmin hangi teknikle yapıldığını ve ismini okuyorduk. Artık işi ilerlettik ve bir resme bakıp natürmort mu, peyzaj mı, enteriyör mü, figüratif mi, soyut mu neyin nesi olduğunu tartışıyor, karar vermeye çalışıyoruz. Ondan sonra da akımlar açısından incelemelere başlayacağız ama buna daha çok var. Önce benim çok fazla okuyup, araştırmam lazım.

elektra dedi ki...

ben en tepedeki resmi niye prince'e benzetip soğudum ki ressamdan? yoksa yazınıza diyecek yok neolitikcim canım...

dreamsact dedi ki...

tam bir şeyler demek için açmıştım ki elektra'nın yorumunu okuyunca abandone olup unuttum. vallahi unuttum.. bu yazı benim için bitmiştir artık. evet, prince'e benziyor..

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Eh, peess!
Sayın Elektra ve Sayın Dreamsact,
Nasıl bir göz bu sizdeki?
Nasıl bir uçarak benzetme hali?
Neresi benziyor yahu?
Deli bozuk bakışı mı?
Alla alla, alla alla!....
:O))

neo dedi ki...

metin bey,

yorumlara cevap vermekte geciktim, kusura bakmayın. begendiginize sevindim jawlensky'i.. ve bu arada izlenimcileri ben de severim, bi monet olsun, renoir olsun, onların da yeri ayrıdır. dışavurumcuların, izlenimcilerin başımın üstünde yeri var, yalnız kübistlere ısınamadım oldum olası :)

***

ekmekci kız,

o tepedeki resim bir olaya dönüştü zati (bkz altta elektra ve halid'in yorumları :) efenim ben onu başta "aa ne fettan bakışlı kadın, turuncular da pek hoş" diye degerlendirdim, lakin sonradan fark ettim ki kendisi kadın değil erkek bir dansçı imiş. wikipedia'dan aldığım bu bilgiyle şüpheye düşüp iyice bi araştırdım, acaba birden fazla dansçı mı var, biriyle mi karıştırıyorum diye ama yok. aşağıdaki linklerden ilkinde kısa bilgi var resimdeki dansçıyla ilgili, iki ve üçte de kendisiyle karısının resimleri. (hala da emin degilim ya, yanlışsam da biri düzeltsin :)

1) http://en.wikipedia.org/wiki/Alexander_Sakharoff

2) http://film.virtual-history.com/cigcard.php?id=6968

3) http://film.virtual-history.com/cigcard.php?id=4494 (clothilde)

***

aslı,

resim dünyası çok acayip, şu adresini verdiğim sitede saatler geçirdim geçen gün. yalnız siz yaman'la işi epey ilerletmişsiniz, süper valla, enteriyör, figüratif vs. seni okudukça, yaman'ın çoook şanslı bir çocuk olduğunu düşünüyorum hep.

***

elektra,

valla sezgilerine diyecek yok, o turunculu arkadaş adammış yahu :) yukarıda ekmekci kız'a da yazdım. bana kalırsa, fiziksel olarak değilse de o kışkırtıcı, çapkın bakışlar göz önüne alındığında benzemiyor diyil. bkz prince:

http://www.singersroom.com/news/pics/img/prince_b.jpg

***

halid,

tamam pes ettim, prince'e benziyor, hatta bizzat kendisi :) (bu arada, unutmasan ne diycektin aceba?)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Kardeşim,
Bu nasıl bir madara olmak halidir, böyle!
Söyleyecek söz bulamıyorum, mahfoldum.
:O))

Kabul edin yine de, bakışlar acayip!
:)