yaz başlarken


Yaz Yağmuru ve İrade*

Beklenmedik bir gürültüyle irkilince, gece boyu camları kırbaçlayan hırçınlığıyla rüyama eziyet eden yağmurun fırtınaya dönüşeceğini anladım. Gözlerimi rüyanın ürkütücü karanlığından kurtarıp, odanın loş aydınlığında yavaşça yatağın içinde doğrulup bana uzun gelen bir süre sessizce oturdum. Çürümüş ahşap doğramalardan içeriye süzülen damlaların yeknesak ritmini dinlerken bildiğim tek “yaz yağmuru” hikayesini düşünüyordum. Bir de eskiden yaz yağmurlarının sanki biraz daha uysal mizaçlı olduğunu…

Uykuya devam etmek istediğim halde nedense, ikindi uykusundan dondurma vaadiyle uyandırılan çocuk sevinciyle kalkıp evin içinde dolaşmaya başladım. Çay demlemek için mutfağa doğru giderken gözümün önüne, yaz bahçesine veda eden son güllerin yanında, masum bakışlarla etrafı seyreden ıslak elbiseli kadın geldi. Tanpınar’ın o meşhur, çarpıcı hikayesindeki kadının sesini işitir gibi oldum; soluk çehreli, “hayal kadın”, Tanpınar’ın derin ve gösterişli cümleleriyle konuşuyordu: Çocukluğumdan beri yaz yağmurunu severim. Nedense birden iradesizleşir, her defasında bahçede iyice ıslanayım diye düşünürdüm. Her şey o kadar değişik oluyor ki…”

(…) Çaydanlık tıkırtısına acı bir sigaranın eşlik etme fikri kışkırtınca, sabahın o ıssız saatinde hiç adetim olmadığı halde günün ilk sigarasını yakıverdim. Mavimsi duman, tavana doğru halka halka yükselirken cümlede kastedilen “iradesizliğin” ne kadar zararsız, masum ve şefkatli olduğunu düşünüyorum. “Kimse öyle birdenbire iradesizleşmiyor artık” diye söyleniyordum bir yandan da… Geceden kalan rüyanın ağırlığını güne taşıyan ihtiyarlar gibiydim, epeyce huzurlu, biraz mutsuz… Sonra hikayede yalanlarla yaşayan o kadının sesiyle, “Eşyada mukavemet yok, kadın olan evde bu kadar uysallık olmaz” deyip güldüm kendi kendime. Pencereyi açıp yaz yağmurunun insanı hafifleten serinliğini yüzümde hissedince keyiflendim. O an, uçuşan düşüncelerime eşlik eden yekpara bir günüm olsun istedim, sadece bana ait, sokaklarda ıslak bir kedi yavrusu gibi dolaşabileceğim “iradesiz” bir zamanın muğlak bir parçası olmayı diledim.
(…)


Yasemin Mürekkebiyle – Esra Yalazan
Helikopter Yayınları


***************

en son okuduğum “Yasemin Mürekkebiyle” kitabından bir alıntı. Pek yazasım yok bu ara, sayfanın eski kalmasına da gönül razı değil, yazla ilgili bir şeyler olsun istedim sayfada.

bugün Kuzey Yarıkürede yazın başlangıcı sayılan 21 Haziran,yılın en uzun günü… çok eski zamanlardan beri pek çok kültürde kutlanırmış 21 Haziran (bir yerde neolitik çağdan beri bile demiş, o kadar eski) çocuklar, gençler, nehirlerde yıkanır, kocaman ateşler yakılırmış. Şimdi de özellikle Kuzey’deki ülkelerde şenlikler yapılıyor imiş. Neden bilmem, öteden beri önemserim yılın en uzun gününü (önceki hayatımda bir isveçli köylü müydüm neydim :) illa ki hatırlatırım etrafımdakilere, “bugün yılın en uzun günü” diye. Özel bir şeyler olmasını da umuyorum belki gizli gizli, bilemedim.

Neyse, önümüzde uzuun bir yaz var, güzel anılar kalır inşallah…

Not: Fotoğraf İsveç'ten. Mayıs sonundan Ağustos başına kadar görülen geceyarısı güneşi...

5 yorum:

zafer dedi ki...

Yazmakla ilgili şu sıralar benim de derdim var.Başım kalabalık ve yalnız kalamıyorum.Eskiden yazdığım ufak tefek karalamaları tazelenen taş fırın ekmeği gibi yeniden tedavüle sokmakla yetiniyorum şu aralar.Muzurumdur çokça düşüncemde.Aklıma kadınları deli edecek "ismim bir kadın düşmanı çıkacak" gırgır yazılar geliyor fakat yazmayayım.Amanin sabahın 4 "üne yaklaşmışım.Yazınız hoşdu her ne kadar yazamamanın yorgunluğunu üstünüzde taşısanız da..İyi sabahlar.

endiseliperi dedi ki...

esra ile tanışıyorduk çok eskiden. taraf gazetesinde kitap tanıtımlarını da okuyorum. kafamdaki esra ile şimdiki arasında ne çok fark varmış ama. ne romantikmiş aslında, ki hiç tahmin etmezdim niyeyse. gerçi o zamanki benle şimdiki ben arasında da üç beş insanlık mesafe var neredeyse.

alıntı güzel, alıntıdaki yazıyı algılayan sen de güzelsin. evet, ne olursa olsun yaz. böyle.

sevgiler.

neo dedi ki...

zafer bey,

bende yazamama hali devam ediyor. size yazma hevesi gelirse öyle riskli konulara girmeyin derim, hiç iyi bi şey değil bence kadın düşmanı olarak anılmak.

...

periciğim,

yer yer fazla romantik buldum (bana bile çok geldi evet) ama sevdiğim yazarlarla, kitaplarla ilgili hoş yazılar vardı.

ve de bitirir bitirmez budala'ya başladım, bir sürü şeyi hatırlamıyormuşum, habire trende seyahat edip duran genç bir adamdan başka bir şey kalmamış meğer zihnimde. iyi ki hatırlattın sen bu kitabı bana, çok iyi geldi.

yazmaya çalışıyorum lakin bu ara kafam çok karışık, yakın arkadaşımın beklediği kritik bir haber var, gergin ve kaygılı, onu neşelendirecek bir şeyler bulmaya çalışıyorum, işe yaramıyor pek. iyi haber alana kadar bu yüreğimiz ağzımızda durum devam edicek. neyse birkaç gün kaldı...

sevgiler

zafer dedi ki...

Çocukluk yıllarımda okuduğum kitapların çoğunun konularını ben de sizin gibi hayal meyal hatırlıyorum."Bir Kadın Düşmanı" başlığı altında okuduğum kısa bir hikayecik vardı o yıllarda.Hangi Türk yazarınındı hatırlamıyorum fakat konusu kısaca şöyleydi.Motorsiklet tutkunun olan bir genç var fakat bu adam çok esmer biri öyle ki çingene havasında bir esmerliği var.Ve hiç bir gençkıza bakmıyor yalnızca motorsikletiyle ilgileniyor bu genç adam.Sosyetik gençkız (ismi her neyse hatırlamıyorum) kız arkadaşlarıyla bu genç adamı kendisine aşık edeceğine dair bahse girişir.Amaç bu genç adamla gırgır geçmek ve biraz da genç kızın bu garşp tutumlu adamın gururuyla oynamak istemesidir.Sonunda genç adam kıza aşık olur ama kız birden aşık rolünden sıyrılarak onunla oyun oynadığını aşağılayarak yüzüne söyler.Genç adam için bu tam bir yıkımdır.Motorsikletine atlar ve çılgınca bir hızla onu sürer.Ertesi gün gençkız korkunç bir motorsiklet kazasında bu genç adamın öldüğünü öğrenir..İlginç bir hikaye ve iyi bir anlatımdı.Kimin yazdığını hatırlayamıyorum,anımsarsam o kitabı bu yaşımın gözlüğünden tekrar okuyacağım..

zafer dedi ki...

Gözlük numaram şimdilik 0,50.. :))