kısa

- karanlıktakiler'i izledim, "çağan ırmak filmlerinde baba izleği" başlıklı bir makale yazasım var ama üşeniyorum. filmde pek bi şey olmuyor (özellikle ilk yarıda), sinemada izlenmese de olur. bir de kadının neden öyle olduğuna ilişkin açıklamayla demeye çalıştığı şeyden hoşlanmadım. ayrıntılı yazamıyorum, yeni film, giden var, gitmeyen var, gidecek olan var. bi vakit gecsin daha açık yazarım demek istediğimi.

- saçlarımı açık kahveye yakın bir renge boyattım, epey koyulaşmış, yüzüme sert bir ifade verir olmustu, aynada başka birini gördüm sanki yeni renkle birlikte. çok memnun kaldım, ahali de begendi.

- birkaç hafta önce sol bacağı kırık bir halde ofise kendini zor atan ofis kedisi uzun bacak, zor bir ameliyat (onun da koluna birtakım çiviler takıldı) sonrası evine döndü. şimdilik pek üzerine basamıyor ama evine döndüğü için çok mutlu, sol bacağı komple traş etmişler, bir kolu olmayan kazaklar var ya, onlardan giymiş duruyordu ilk geldiğinde :) tüyleri şimdi uzadı biraz.

- gecen hafta ankara'daydım iki günlüğüne, sıkıcı ötesi toplantıyla ilgili söyleyecek bi sey yok, yalnz ankaralı arkadaşlar bizi eat'n joy diye şahane bir yere yemege götürdüler, onu yazayım, yolu düşen olursa mutlaka gitsin. gaziosmanpaşa'da, yüksek tavanlı bir mekan, yemekler nefis, bir de sunumda çok özenliler. çayı, ince belli bardakla, içinde bir minik tabak akide şekeri, minik kurabiyeler ve gerçek çiçekler bulunan bir vazonun olduğu tepsiyle getiriyorlar. türk kahvesi tepsisi de öyle bi-iki tane diyil, bi şekerlik dolusu lokumla geliyor. ha hepsini yiyemiyorsun ama olsun, gözü doyuyor insanın.

- ofiste yazdım bunları, artık cıkmam lazım, rüzgar başladı, bazı vapurlar iptal olmuş, tam da karşıya geçmem gereken günde, hayırlısı...

2 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Filmi izledim, biraz da yazdım Neocum.
Şimdi de sen yaz!
:))

neo dedi ki...

yazacaktım ama üşendim, bu ara öyle, bir üşengeçlik geldi üzerime. bi hevesleniyorum, bi vazgeçiyorum. blogun vaziyetinden de belli, bir şey çıkmıyor son zamanlarda.

karanlıktakiler'le ilgili genel olarak herkes aynı kanıda sanırım, kadının neden o durumda oluşuna ilişkin açıklama fazla geliyor. nedir yani, başından öyle travma geçmemiş ama yine de o durumda yaşayan bir sürü yalnız insan yok mu? oraya bağlamadan da anlatılırdı büyük şehirde yaşayan, hastalıklı anne-oğul ilişkisi. tabii tercih meselesi, o yönetmen böyle anlatır da, başkası başka türlü, fekat ben bu açıklamadan, söylemeye çalıştığı şeyden hoşlanmadım. baba meselesine gelince, çağan ırmak filmlerinde ya fazla baba oluyor (bkz babam ve oğlum) ya da hiç baba (bu filmdeki gibi). çektiği bir korku filminde de çocuğun babası kurt adam çıkıyordu. sonuç olarak diyorum ki çağan ırmak filmlerinde baba meselesi azalarak bitsin :)