"kelle ütülür"* ya da gecikmiş bir bayram yazısı


efenim sonunda payitahtımız, dünya durdukça durası güzide şehrimiz istanbul'a döndüm. döndüm ama nasıl döndüm, memleketin dörtte birini dolaşarak! meğer dönüş biletim denizli-aydın-izmir-balıkesir-bursa-istanbul diye kesilmemiş mi? bilet alırken bana bu küçük(!) ayrıntıdan bahsetmeyi unutmuşlar, bayram telaşesi, olurmuş öyle! ben geldiğim gibi fazla dolaşmadan dönücem sanırken, cennet vatanımızın irili ufaklı bilumum otogarlarını yakından tetkik etme fırsatı buldum. allahtan, ipod olsun, laptop olsun, bilumum kitaplar olsun, bütün aparatlarım yanımdaydı, tedarikli idim. kah uyudum, kah okudum, film izledim de nihayetinde bayram seferinden sağ salim şehre dönebildim. buyrun gecikmiş bayram bulıt'larına:

-ben gitmeden birkaç gün önce 4.5 şiddetinde deprem olmuştu, ordayken de onun artçısı minik bir sarsıntı yaşadık. akşam üstü miskin miskin yatarken, sanki biri "kalk yatıp durma" der gibi sarstı kanapeyi. hemen avizeye baktım, hafif hafif gidip geliyor. nicedir unutmuştum, deprem hatırlattı kendini. oranın ahalisi alışık, sık sık minik-orta şiddette depremler oluyor.

-denizli'de evleri geniiiş balkonlu yapmayan müteahhitleri dövüyorlar. ön ve arka cephelerde evin dörtte biri kadar balkon var. ee iklim müsait tabiy! ha bir de güneş enerjisi panelleri var her çatıda, bütün yıl mis gibi bedava sıcak su.

-ablam nezle-grip arası bi şeye tutulduğundan pek fazla gezemedik ama köye kayınvalidesine bayram ziyaretine gidildi tabiy. bayramın ilk günü öğlene doğru yeğenlerle arabaya doluşup yola çıktık. yollarda pek fazla kan revan yoktu, eve vardık, bir bayram klasiği olarak mutfakta daha yeni kesilen kurbanın ciğeri pişiyor, kavurma da yanında tıngırdıyor. çok geçmeden sofra kuruldu. normalde ofiste o saatlerde (onbir buçuk gibi) ara öğün olarak, kuru kayısı, çiğ badem vs. yiyen ben, sabah sabah tazecik kesilmiş kurbanın cigerini önümde görünce, "eti form kadını" çizgimden fena halde kaydım ve ısrar kıyamet birkaç tane yemek durumunda kaldım. ablam yıllardır yemez kurban eti, ona alışmışlar, ben kırk yılda bir gelen misafir, beklenti yüksek, habire "ye ye" diye bir izzet, bir ikram. geri çevirmek çok zor. yufkanın içine bol domatesle kamufle edip yedim valla.

- hadi dedim, birkaç parça ciğerle yırttım, zaten normalde yemediğim şey değil ama o kadar taze yenmesine alışık değilim hiç. bi ara ellerimi yıkayım diye mutfağa girdim, aha bir baktım az önce ciğerini mideye indirdiğim kuzunun kellesi evyenin üzerinden gözlerini dikmiş bana bakıyor! aman ya dedim, işte bu yüzden gelmiyordum dört yıldır! herhalde bi dört yıl daha uğramam, en azından kurban bayramı'nda!

-hazır yeme içme meselesine girmişken itici olma riskine rağmen bahsetmem lazım, eskişehirdi, denizliydi, bu şirin anadolu şehirlerine gidince yaşadığım bir dilemma var: beyaz ekmek, şekerli içecekler, abur cubur! ayşecik filmlerindeki itici sosyetik insanlar gibi olmak istemem ama sofrada hep beyaz ekmek, fanta, kola felan oluyor yahu! "ehem ben yemiyorum beyaz ekmek, fanta da hiç sevmem diyince de "yi yi, iç iç bi bardaklan şişmanlamazsın ehehe" şeklinde baskılara maruz kalıyorum. bi dahakine kendime kepek ekmeği alsam mı diyorum ama ayıp yahu o da! bi de çocuklar sürekli goflet, çips, hazır kek falan yiyip duruyor, o da beni dehşete düşürüyor. ben biraz fazla doğal yemek insanı oldum sanırım. yapacak bi şey yok, ekmeği az yiyorum, fanta yerine oranın mis gibi yoğurtlarını çıkarıyorum sofraya, bi nebze çözülüyor mesele.

- denizli sokaklarında gezerken:

- tişört giydirilip dolaştırılan bir köpek,
- "arşimet dersaneleri, sınav yükünü kaldırır" yazan bir afiş, :)
- "asker pazarı, 1960'tan beri" tabelalı, mavi donların felan satıldığı enteresan bir dükkan gördüm.

- çok fazla dışarı cıkamadık ama bayramın son günü "neşeli hayat" filmine gittik büyük yeğenimle. güzel filmdi, filmin anlattığı başka bi şey aslında ama beni yılbaşıyla ilgili gaza getirdi. herkese hediye almak, ağaç süslemek falan istiyorum :)

-vee son bulıt: giderken 1000 parçalık bir puzzle götürmüştüm, epey zordu ama ekip çalışmasıyla dört günde bitirdik. bkz yukardaki resim.

*bu "kelle ütülür" lafını, şehrin bilumum yerlerine asılmış ilanlarda gördüm. "kelle ütülür, et kıyılır tel.0 532..." aklınızda olsun, ütülecek kelle felan olursa etrafta :)

11 yorum:

serpil dedi ki...

Hoşgelmişindir :)
Arşimet dersaneleri sloganına bittim. Ama kelle ütülür ne demek ya, hiç duymamıştım.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Evliya Neolitikcan!
Hoşgelmişsiniz!
:)))

Süper otantik izlenimli bir gezi-ziyaret olmuş. Eski günleri hatırladım çok eğlendim okurken.
:))

Serpilcim,
Kelle öyle pişer işte; ütülür!
Yani, ateşe tutularak pişirilir.
Di mi, Neocan?
;)

serpil dedi ki...

Sağol Ekmekçikız, hiç aklıma gelmedi,çok hoş :)

nalan dedi ki...

yanında çavdar ekmeği falan bulundur, çıkar masaya doktor tavsiye ettiydi diye de iki kelime gevele.
alışıyorlar, tecrubeyle sabit :)

metin dedi ki...

Iyy, ütülmüş kelle kokusu geldi ta oradan.

Hoşgeldiniz, pek eğlenceli geçmiş geziniz anlaşılan.

gülçin dedi ki...

ne renkli bir gezi! okuyunca benim de seyahatim geldi. n'olcak şimdi?

sevgiler.

neo dedi ki...

serpil,

hoşbulduk, sen bunu denizli dönüşü için yazmıştın ama ben ancak eskişehir dönüşü cevap verebildim.

kelle ütmek konusunda ekmekçi kız hanfendi seni aydınlatmış ben yokken, iyi olmuş :)

...

ekmekçi kız,

hoşbulduk hoşbulduk (iki kere hem denizli hem eskişehir için :)

denizli hep öyle otantik geçiyor zati.

aynen öyle, ateşe tutuluyor zavallı kellecik :(

...

nalan,

bi dahaki sefere düşünüyorum valla. hatta kendim yapayım evde birkaç somun, size ekmek yaptım ellerimle diyerekten götürürüm ayıp da olmaz böylece.

...

metin bey,

ya yaa, ne berbat bir kokusu vardır diy mi?

hoşbulduk, aslında yaşarken o kadar eğlenceli gelmiyor, yazarken bir bakıyorum komik olmuş :)

...

gülçin,

aman bi süre başkaları seyahat etsin zaten :) inşallah sen gidersin güzel bi yerlere de yazarsın.

sevgiler

Güneşli Günler dedi ki...

Çok eğlendim okurken ya, her bayram aynı şeyler, haklısın valla benim kaçma şansım bile olmuyor ne yazık ki. Ben de ucundan kıyısından tadarak idare ediyorum. en çok tatlı ve sarma çeşitlerine yoğunlaşıyorum kimsenin sesi çıkmıyor onları çok seviyorum diye. Takdik geliştirmek gerek. puzzle çok zormuş be, iyi bitirmişsiniz.

neo dedi ki...

güneşli günler,

valla ben işte yazdığım gibi mümkün olduğunca arayı açarak kaçıyorum bu kurban meselesinden.

kimisi bayramda sarma yapıyor evet, ne güzel! bizde yapan yok, varsa yoksa kavurma, ciğer, kelle vs. bana da yazık yahu :)

puzzle epey zorladı bizi ama ekip çalışmasıyla kısa zamanda bitti. bitince de bi boşluk oldu tabiy, "hadi gidip bi tane daha alalım" dedik bir ara ama bayram bitiyordu, yetişmeyecekti, bir dahaki bayrama artık.

SERAP dedi ki...

Puzzle'ın görüntüsü çok hoşuma gitti.Markasını ve adını öğrensem ne güzel olurdu:)

neo dedi ki...

serap,

markası heye, resim mordillo'nun land of dreams'ı. internette baktım ama stokta yok diyor birkac yerde. ben kadıköy'deki nezih kırtasiye'den almıstım.