temiz temiz edebiyat



size de fenalık gelmedi mi elif şafak’ın “ah roman yazarken neler çekiyorum, epriyorum, yıpranıyorum, bedenimi ihmal ediyorum hatta yıkanmıyorum” konulu sızlanmalarından? röportajın tamamını okumadım ama şöyle bir bakınca anlaşılıyor, neymiş efendim bu kez futbol fanatiği bir adamı yazıyormuş, sırf o yüzden hayatında ilk kez futbol maçı izlemişmiş (ne büyük fedakarlık!), roman yazarken üç hafta yıkanmayabilirmiş, kocası böyle zamanlarda ona ne kadar anlayışlı davranıyormuş, doğru-dürüst yemek yemiyormuş, her kitap yazımı sürecinde kilo veriyormuş vs vs… bir okur olarak kitabın nasıl yazıldığının bizzat yazar tarafından böyle abuk subuk detaylarla anlatılmasından hoşlanmıyorum. ha yazar nasıl bir ortamda yazmayı seviyor, çalışma masasında neler var, kitaplığındaki kitaplar vs… konulu yazılar her zaman ilginç, okunası ama bu nedir bu böyle her romanda mızıldanmak ama bir yandan da bundan aldığı hazzı gizleyememek! hem o kitap yazıldı, hatırlatmak isterim, yani fanatik bir taraftarın, tuttuğu takımla ve hayatıyla, sevdiği kadınlarla ilişkisini vs nick hornby zamanında yazdı, hatta film de yaptılar sanırım (fever pitch).. neyse ona çok takılmadım, yani artık orijinal bir fikir bulup yazmak pek de mümkün değil, esinlenmeler, yeniden yapımlar, pastiche’ler çağında yaşıyoruz malum… elif şafak da yazsın, tamam bi şey demiyorum ama hobi olarak yazsın :) hem banyo da yapsın arada, hiç gerek yok, pis pis yazılınca daha iyi edebiyat oluyor diye bi şey mi var kuzum!

neolitik
the ayar veren okur

10 yorum:

aslı hayvanı dedi ki...

bitpalas'ı ne çok sevmiştik! mahrem filan da iyiydi. zaten yazarlığına diyeceğim yok. ne zaman ki ünlü oldu, o berbat pr'cıyı tuttu, o zaman düzgün okur kitlesini kaybetmeye başladı elif şafak. hala yaptıkları (o adalet ağaoğlu ile girdiği polemikler, siyah kitap kapağı vesaire), dediklerinin çoğu o pr'cının marifetleri.

kocası anlayış gösteriyormuş ha bakımsızlığına. yuh be! "roman yazarken kadınlık görevlerimi o derece ihmal ediyorum ki, ayaklarını yıkamaya fırsat bulamıyorum beyimin"...

ulker dedi ki...

Ben özellikle okumadım röportajı, hakikaten bıktık yani. Çocuklar ne oluyor bu arada onu merak ediyorum bir tek ama bir tık eksik olsun diye okumamakta ısrar ediyorum.

Sevgiler

Ülker

neo dedi ki...

aslı hayvanı,

doğru diyosun, bit palas (sonu dışında) süperdi, mahrem de öyle. ne zaman böyle gündeme şerbet romanlar yazmaya başladı ve röportajlar çığrından çıktı, ben artık okumaz oldum. en son araf'ı okudum ve hiç sevmedim, şu multikulti olayı da azalarak bitsin diyorum.

kocanın anlayışı genel olarak o hallerine sanırım, işte bizim hanım da roman yazıyor, üstüne varmayayım durumu...

***

ülker,

diy mi? hayır akıllı da kadınsın, kendi ayağına ateş ediyorsun, itici görünüyorsun "ay yazarken şöyle oluyorum böyle oluyorum" diye anlatırken. ha edebiyatçı sevimli olmak zorunda mı, diyil bence, bir gustave flaubert, bir tolstoy'la sevimli, sempatik kelimeleri yanyana gelir mi, hayır iyi ki de hayır, ama yazıyla kurduğu ilişkiyi bu kadar gündeme getirmek, fazla yani!

şu yazıya link verirken, röportajı okudum artık. çocuklarla ilgili olarak annesi yardımcı oluyormuş, arkadaşları da varmış zaten ama o da ilgileniyormuş tabiy ki. yok ben orda değilim, çalışan kadınların bu meseleyle ilgili çeşitli çözüm yolları olması doğal, benim tepemi attıran yazma serüvenini yazdığı şey kadar ilginç kılma çabası...

sevgiler

Keyfimin Kahyası dedi ki...

kalemine sağlık neo :)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Hımm, çok yerinde bir ayar vermişsiniz efen'im.
Aynen aynen...
:))

karga'nın günü dedi ki...

Ayakta alkışlıyorum sizi neo hanım! Ayarınız pek yerinde olmuş. Zira Elif hanıma "Bit Palas"ta alkış tutup Araf da destek çıkmış biri olarak, Siyah Süt'e kadar yazdığı her kitabı ile "bu kadın farklı" demiş yakın takibe almıştım. Amma "Siyah Süt"ten sonrası olmadı sanırım. Eskiden medya ile arasında mesafe vardı, gizemli yazar ayaklarındaydı, ne oldu da yazarımız ortalıklara saçıldı böyle. Olmadı! Test ettim onaylamıyorum. The Tester Okuyucu

Leylak Dalı dedi ki...

Oh be, hislerime tercüman olan biri çıktı:))
Siyah Süt'ü bile zor okumuştum, sonrası tahammül sınırlarımı aştı. Hele o pembe-gri çift kapaklı çıkan Aşk resmen alerji yaptı, kitapçıda görmeye bile tahümmül edemiyorum.
Keşke ilk tanıdığımız gibi kalsaydın Elif Şafak:))

neo dedi ki...

ben keyfim ve kahyası,

:) yorumlara bakılırsa hislere tercüman olmuşum.

bu arada nick'in güzelmiş :)

***

ekmekçi kız,

"ayar verme" serisine devam etmek iyi olurdu aslında, twitter sayfalarına kıl olduğum birileri var mesela, ha madem kıl oluyosun niye bakıyosun, love to hate diyerek açıklayabilirim sanırım.

***

gamlı baykuş,

sen yine insaflıymışsın, ben araf'tan sonra, "daha da elif şafak" okumam" dediydim.

eskiden gizemliydi, noldu da açıldı'nın cevabı bende yok, şöhret netameli bi şey sanırım, insanı böyle dökülüp saçılmaya itiyor.

***
leylak dalı,

aşk kitabının pembe/gri kapak hikayesi hakikaten sinir bozucuydu, neymiş erkekler pembe kapağı efemine bulmuşlar da, o yüzden gri kapak yapılmış vs. ay okumasınlar o zaman kardeşim! sen de yazar olarak düşme şu tuzağa da, "piki o zaman gri de basalım, aman erkek okurlarımızın şeyleri şey olmasın" ay hatırladım, sinirlendim bak!

müzi dedi ki...

bu yeni röportajı okumadım ama roman yazarken ne kadar yıprandığını, çocuklarının-kocasının durumunu falan aşk romanından beri gazetelerde anlatıyor. konu epey bi eskimiş gerçekten.
bunun dışında ben aşk'ı sevdim, onu diyim de.. :)

neo dedi ki...

müzi,

aşk'ı sevenler oldu doğrudur, okumadan kitap eleştirisi yapmayayım şimdi. hareketim topaydı benim, yazara diyil :)