gülçin de yazmış pazar günlerinin sıkıntısını, ben de ölesiye sıkılırdım, çocukların ve büyüklerin pazartesiye yetiştirmesi gereken işleriyle (yazılacak ödevler, yıkanacak çamaşırlar vs) ağırlaşan ev atmosferi insana daha o yaşta varoluş sorunu yaşatırdı. ben çoğu zaman soğuk moğuk demeden kendimi dışarı atardım ama bazen de izin verilmezdi sokağa çıkmaya, işte böyle zamanların kurtarıcısı, pazar sineması kuşağında yayınlanan eski amerikan filmleri olurdu. yanlış hatırlamıyorsam sabah on gibi başlar, o uzun günün depresif havasından iki saatliğine kurtarırdı insanı.. genelde büyük bir ailenin başına gelenleri anlatırdı bu filmler ya da okumaya büyük şehre giden kasabalı gençler, kasabadaki büyükannesinin yanında kalmaya gelen çocuklar, domuzunu kasaba panayırındaki yarışmaya hazırlayan küçük kızlar falan olurdu. kadınlar büyük şapkaları, etekleri yerlerde sürünen elbiseleriyle kasabadaki dükkandan alışveriş yaparlar, çocuklar kavanozdan şeker aşırırlardı.
bu filmleri hatırlamak da nereden çıktı derseniz, iki yıldır düzenli olarak ajanda kullanabilen insan oldum ben, bu yılki ajandamda Amerikalı illüstratör Norman Rockwell'in resimleri var, ne zamandır bloga yazayım diyordum, sayfaya koymak için resimlerini ararken fark ettim ki Rockwell'in resimlerinde o filmlerin tadı var. Küçük Amerikan kasabalarındaki hayatı aktardığı resimleri, neşeli, muzip ayrıntılarla dolu (anti-hopper diyebilir miyiz acaba?) evden kaçmış küçük çocuklar, kamptan dönen izciler, "yüzmek yasaktır" tabelası önünden koşarak suya atlayan çocuklar, aynanın önünde makyaj yapan küçük kızlar vs.
en verimli dönemini 30'lu ve 40'lı yıllar arasında yaşayan Rockwell'in resimlerinde amerikan ruhu fazlasıyla belirgin. Başkan Roosevelt'in Kongre'de yaptığı konuşmadan etkilenerek 1943 yılında Saturday Evening Post gazetesine çizdiği resimlerden oluşan sergi, Hazine Bakanlığı'nın sponsorluğunda bütün Amerika'yı dolaşarak, savaş harcamalarına katkı için 130 milyon dolarlık savaş senetleri satılmasını sağlamış. rockwell birinci dünya savaşı'nda da donanmaya katılmaya çalışmış ama çok zayıf olduğu için reddedilmiş, reddedildiği günün gecesi kilo almak için muz, donut yiyip tekrar başvurmuş ama cephe gerisinde askeri ressam olarak görevlendirilmiş.
"fazla duygusal, burjuva ve kitsch!"
rockwell'in pek çok çalışması o dönemin sanatçı ve eleştirmenleri tarafından amerikan yaşam tarzını fazla duygusal ve idealize ederek yansıttığı gerekçesiyle ciddiye alınmamış, "burjuva" ve "kitsch" bulunmuş (haksız sayılmazlar aslında ama benim hoşuma gidiyor işte). sivri dilli nabokov, banal bulduğu resimlerini küçümsemek için "Şu Dali, Rockwell'in bebekken çingeneler tarafından kaçırılmış ikiz kardeşi olsa gerek" gibi bir cümle bile kurmuş (belli ki Dali'ye de kılmış kendileri!)
ırkçılık karşıtı resimler
neyse ki rockwell sonraki yıllarında ırk ayrımcılığıyla mücadele gibi "ciddi" konularda resimler yaparak durumu biraz toparlamış. rockwell'in resimleri hollywood'a da esin kaynağı olmuş, pek çok filmde rockwell'in tablolarından yola çıkılarak çekilmiş sahneler var: forest gump (filmin geneli "rockwellesk" bir atmosferde geçiyor), empire of the sun, spider man II ve polar express gibi.
bu yazı için dört binden fazla çalışması olan rockwell'in resimlerinden birkaçını seçtim. kistch falan demeden başka resimlerine bakmak isterseniz bu siteye tıklayın derim.
not: yazıdaki bilgilerin çoğu wikipedia'dan…
8 yorum:
hımm... çok şekerli, biraz yapış yapış sanki, neolitik hanımcım, ha? insan birkaç saniyeden sonra bakamıyor, içini şekerli bir bulantı kaplıyor.
ayrıca dünya böyle bir yer olsa, ne sıkıcı olurdu diyor insan. neden bilmem, içimdeki kötülüğü uyandırıyor bu. ayşegül resimleri de beni çok ama çok kederlendirirdi. çok hoşuma gider ama içimi bir keder bastırırdı.
:))
pericim,
dedigin gibi çok şekerli ama bende yapış yapış duygusu uyandırmıyor pek.. gerçek olamayacak kadar kusursuz görünüyor resimlerdeki herkes, herşey; masal kahramanlarına bakıyormuş duygusu veriyor bana.
ayşegül resimlerini ben de çok severim. ayrıntılarına bakardım çocukken uzun uzun, kızın giysilerine, köpeğinin parlak tüylerine.. demek kederlendiriyor seni? cocukken bende hafif kıskanclık uyandırırdı aysegul, simdi ise neleri hatırlıyorum bakayim diye inceliyorum rastladıkca, bir sey hissettirmiyor pek.
bu ara kederlenecek tonla şeyim var zaten, mevsimin dönüşü, ışığın değişmesi, serinleyen hava hem hoşuma gidiyor hem de karartiyor ruhumu.. calısasım yok hiç, gordugun gibi gun ortasında blogumla mesgulum.. ay basladım yine sikayete, öfff! bakma sen bana, iyi olucam yakında.
Periciğim,
Zaten Neo diyor ya, "...biraz Küçük Amerikan kasabalarındaki hayatı aktardığı resimleri, neşeli, muzip ayrıntılarla dolu (anti-hopper diyebilir miyiz acaba?)..."
Diyeceğim o ki, sana itici gelmesini yadırgamadım.
Neocuğum,
Doğrusu ben de senin gibi düşünüyorum. Her ne kadar, çalışmaları "burjuva" ve "kitsch" bulunmuşsa da, aynen senin dediğin gibi, hoşuma gidiyor.
Ben "Ayşegül"leri de çok severdim. Hem de hüzünlü değil, neşeli ve merak uyandırıcı bularak.
Geçenlerde bir gazete tıpkıbasımlarını verdi, alıp biriktirdim yeniden!
Birbirine zıt duygular uyandırsa da, insanda bir his mekanizmasını harekete geçirmelerini ilginç buluyorum. Belki, ehil bir psikologun bu konuda söyleyeceği bir çift söz vardır. Ne dersiniz?
bence de rockwell resimleri fazla kusursuz, simetrik, ince ince ayarlanmış ama içinde şakacı detaylar var gibi de geliyor bana, seviyorum onları. ayşegül resimlerine de çok uzun süre baktığımı hatırlarım hem. ne güzel gülerdi, saçları uçuşurdu, soket çoraplarının kenarında danteller olurdu, köpeği her daim neşeliydi yanında hoplayıp zıplardı filan.
neolitik hanımcım, herşey geçer lütfen kederlenmeyiniz.
sevgiler.
ekmekci kız,
az once sayfana ugradım, yagmur yazısında ayşegül'ün resmi vardı. ben de o gazetenin verdiği tıpkıbasımlardan birine tesadüfen rastladım ve arkadaşımın bebeği ayşegül için yaptığım zaman kapsülüne koydum. (kutuyu verdim bu arada annesine, duygusal anlar yaşandı, hadi o yeni anne, herşeye ağlıyor, ben de tutamadım kendimi, şimdi kucağımızda mışıl mışıl uyuyan ayşegül'ün büyüyüp kutudakilere baktığını, ona yazdığım mektubu okuduğunu düşününce gözyaşlarına mani olunamadı.)
evet, bir psikologdan ayşegül tahlili istiyoruz. niçün etkiliyor bu kız bizi böyle?
gülçin,
sen daha ayrıntılı hatırlamıssın aysegul'u..
dediğin gibi herşey geçiyor yalnız bu ara biraz ağır çekimde geçiyor..
sevgiler.
ayşegül bizi neden etkiler? hımm, bizi bilmem, ama beni çok etkiler. onun o sağlıklı, mutlu, umutlu hali, zetina dikiş makinesi gibi bir imge benim için.bir kere çocukluğuma ait. çocukluk herkesin kaçmak istediği yer. aslında bir müjdem var size, hepimiz ayşegül'de mutlu oluyorsak, demek ki hepimiz mutlu çocukluklar geçirmişiz. tersi bir durumda görmek bile istemezdik.ayşegül bir ideal. sıkıntılı eskişehir tatillerimde ben onunla ata biner, kuzuların doğumunu izler, arkadaşlarımla pikniğe giderdim. ressamının başarısını alkışlamak lazım burada. yukarıya yazdığım tüm serüvenlerinin resimleri gün gibi aklımda.
neyse, sevgiler...
elektra,
mutlu bir çocukluk geçirmekten ziyade -en azından benim için geçerli bu- çocukken kendimizi mutlu etmenin bir yolunu kolaycacık buluyorduk sanki.. yani tamam hayatımızla ilgili kararları biz almıyorduk, genelde büyüklerin dedikleri oluyordu ama işte ayşegül kitaplarıyla, minicik bir kilimin üzerinde kurduğumuz kendi evimizle, arkadaşlarımızla falan mutlu oluyorduk.
birhan keskin'in bir şiiri var çocukluktan bahsettiği, tam hatırlamıyorum ama "o zamanlar herşey, bir şeydi" diyor, "acının, kederin, neşenin henüz ayrışmadığı" zamanlar.. yani mutluluk-mutsuzluk falan ayrımı net degildi manasında... böyle anlatamadım tabi şimdi, şiiri bulup yazayım ben en iyisi eve gidince.
sevgiler
kilim dedin ya, ben yine eskişehir'e gittim bir anda. evden aldığımız kilimlerle, sokak boyunca evcilik mekanı yaratırdık.annelerimiz de sabırlıymış valla. evden bir sürü şeyi oyuna katmamıza izin verirlerdi. birhan keskin'in şiirini buldum okudum. çok güzel. senin yorumunla okumayı merakla bekliyorum.
sevgiler...
Yorum Gönder