festival'de kuzey'e bağlamak


festival filmleri hakkında yazmak riskli iş, çok beğendiğiniz filmi fazlaca övmek biraz haksızlık, bi kere istanbul'a özel bir etkinlik, başka şehirlerde oturanlar n'olucak? sonra istanbul'da oturup türlü sebeplerden takip etmeyen/edemeyen sinemasever kişiler var. "akşam çok güzel bir slovak filmi izledim" yazmak mesela, bir tür züppelik gibi geliyor (başka yazan arkadaşlar lütfen alınmasın, ben böyle hissediyorum) o yüzden filmlerden çok festival hallerinden bahsedeyim ben:

her yıl birkaç hafta önceden geyiği başlar festivalin bizim buralarda. festivali takip eden bir arkadaşım ofisten ayrılıp başka yere gecti, bu sene de dersleri vs. yüzünden takip edemiyor ama geçtiğimiz yıllarda epey muhabbetini yapardık, "ay şuna mutlaka gidelim, bunu kaçırmayalım "diye. ha, sonra çoğuna gidemezdik o ayrı.

bu sene biraz gec kaldık film seçmek ve satın almak konusunda. filmleri seçerken hafta içi saat altıdan sonra olanlar ve haftasonu seansları diye sınırlayınca epeyce elenmiş oluyor zaten. e bir de "izlandalı ünlü yönetmen akuriki makuriki'nin son filmi geliyor, çok heyecanlıyım" diye cümleler kuran "sinema manyakları"nın biletlerini anında bitirdiği filmler oluyor. neticede yirmi film secip, elimizde on biletle kalakalıyoruz (on da fena degil aslında ama çok film izliycem diye hırs yapan tipik festival izleyicisini pek kesmiyor :)

bu sene birkaç kriter belirledim, bir kere konuları çok önemli, gerçek bir sinemasever böyle davranmaz belki ama ben bu sene dram, trajedi, felaket filmlerini kafadan eledim. başyapıt da olsa, göresim yok kardeşim! neşeli filmler olsun dedim, kara mizah da kabulumuz ya da illa da neşeli olmasa da şiddet olmasın yeter ki. gecen festivalde izlediğim bir latin amerika filmi hala durup durup aklıma geliyor, anlatıp tadınızı kaçırmak istemem, çok feci idi, gerçek bir hikayeden yola çıkıyordu. filmden sonra epey bir kendime gelememiştim. sonra yönetmenlere baktım, gecen festivalde begendiğim biri vardı mesela, onun yeni filmini seçtim, bir de ülkeler önemli, fransız filmlerinden her zaman çekinirim, çook sıkıcı olabiliyorlar, latin amerika, ingiliz, italyan, ispanyol, irlanda ve de özellikle kuzey filmlerinin hastasıyız.

bu sene bir de şöyle enteresan bi durum oldu, bir türlü becerip de festival kitapçığı alamadığımdan filmleri internetten seçtim, sonra bir arkadaşımdan programda son anda bir sürü değişiklik olduğunu, kitapçıkta onların olmadığını duyunca "e gerek yok o zaman" diye düşünerek kitapcıktan tümüyle vazgeçtim. filmleri not alıp, biletleri aldım, e güzel ama sonra, seçtiğim filmlerin konularını, ülkelerini unuttum gitti. her seans, filmin adı dışında tam bir sürpriz oluyor bizim için. şu ana kadar üst üste üç tane kuzey filmi izledik mesela (isveç, izlanda, norveç) :) gerci üçte üç, allah için hepsi güzeldi. cumartesi bir film var, aman o da kuzey mi diye endişelenip siteden baktım, yok arjantin filmiymiş.

biz artık pek yapamıyoruz ama sabahki seanstan başlayıp akşama kadar üstüste film izlemek de festivalin şanındandır bu arada. dün geceki filmden dağılan kalabalıkta "bugünkü son iki film iyiydi abi" diyen bi tip vardı mesela, "son iki" dediğine göre artık kaç tane izlemiş siz hesap edin :)

bir de son olarak güncel bir bilgi, hani şu yetişkinlere özel (erkek olanlarına tabiy ki) filmler gösteren rüya sineması vardı ya, istiklal'de, inci'nin yanında, orası yakın zamanda yenilenip -yeni rüya oldu adı :) vizyon filmleri gösteren bir sinema hale gelmişti. şimdi festival filmleri de gösteriyor. tipik eski sinema salonlarından, büyük, ferah bir yer. bir zamanlar yetişkin filmleri gösterildiğine inanması bir hayli zor :)

5 yorum:

eskis dedi ki...

hangi filmleri izlediniz? şu üç iyi filmi kastediyorum.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Pis izleyici soruyor:
O unutmak istediğin ama, unutamadığın film boynuna PVC bomba takılan kadının olduğu film miydi?
Adı da o zaten!

endiseliperi dedi ki...

ben neolitik hanım'cığım,
senin gezi yazılarını, ne gördüğünü ya da orada nelerin olduğunu bilmek için okumuyorum, senin gördüklerinden hissettiğin şeyleri ve anlatma biçimini sevdiğim için okuyorum.

senin izlediğin filmleri de, hangi havalardasın, film için ne düşündün diye merak ederek okuyorum, filmle çok ilgilenmiyorum.

yazılarını okurken, ilgilendiğim sadece sen oluyorsun kısaca. bundan da çok zevk alıyorum. sen sokakta taş bul, onu anlat, onu
da zevkle okurum.

böyle yani.

not: anadolu sinema severlerine gösterdiğin bu müthiş incelik gerçekten çok hoş. ancak şu da var ki, vizyona girmemiş girmesi de mümkün olmayan bir sürü filmi internetten bulup indirebiliyorsun. eğer internetin varsa, dağın başında olsan da farketmiyor yani. biz de kuzey filmlerinin hastasıyız biliyorsun, eğer isim verirsen internetten bulup izleyebiliriz. (kaldı ki ben istanbul'un göbeğindeyim, ama böyle işte)

bu arada bir kuzey filmi izledik geçen gün. yaşlı bir çift var. ve kadın başka bir erkeğe aşık oluyor ve artık onunla yaşamak istiyor. yaşadığı aşk, daha genç insanların yaşadığı aşk gibi, hissettikleri filan. filmde sevişme sahneleri de vardı ve yönetmen sanırım, yaşlı bedenlerin cinselliğine karşı olan bakışımızı tekrar gözden geçirmemizi, üstünde düşünmemizi istiyordu. cinselliği sadece genç bedenlerle algılayan, bunu olağan ve normal gören gözümüze çok tuhaf göründü bu. ölüme yakın olmanın, aşk gibi, o ana ve geleceğe dayalı bir duyguyla birlikte düşünülünce ortaya çıkan çatışma gerçekten ilginç oluyor bir de. filmde elbette sevdiğimiz kuzey'in güzel kır manzaraları da vardı. güzel bir filmdi. adını, yönetmenini bulup yazarım.

gülçin dedi ki...

kuzey iyidr neolitik hanımcığım, karadeniz de kuzeyde değil mi :))
zaten peşpeşe 8 kitap okumuşum martin beck polisiye serisini isveçli çift per wahlöö ile maj swöval'in hani, neredeyse isveççeyi söktüm :) maalesef festivale katılamıyorum. ne yapalım, en beğendiklerini sonra listelersin biz de arar buluruz, olur mu?

keyifle ve keşiflerle, sevgiler.

neo dedi ki...

eskis,

ülkelerden birini yanlış yazmışım, isveç değil finlandiya olacaktı. kuzey (norveç), üç bilge adam (finlandiya) ve belalı düğün (izlanda).

...

ekmekçi kız,

aynen öyle, ne fena bir filmdi yarabbim!

...

endişeli periciğim,

yaa ne kadar güzel şeyler demişsin, çok çok mutlu oldum okuyunca. anlatmayı daha doğrusu yazarak anlatmayı seviyorum ben de, -blog'dan da anlaşılıyordur zaten- bazen çok mu ıvır zıvır şeyleri anlatıyorum acaba diyordum ama yazdıklarını okuduktan sonra boşuna endişelenmişim diye düşünüyorum :)

internetten film indirmeye gelince, o konuda da -etrafımdan biliyorum- pek çok insanın yeterli bilgisi yok. hangi programla, nerelerden indirilir vs. o nedenle, "internetten indirebilirsiniz" diye yazamadım. ama haklısın, en azından isimlerini vermeliydim, ilk yorumda yazdım filmleri. hepsini sıkılmadan izledim, en çok belalı düğün'ü sevdim, enn kuzey'deki adalardan birinde geçiyordu, "beyaz geceler"in yaşandığı yaz mevsiminde çekilmiş, şahane günbatımları vardı.

senin bahsettiğin filmi de merak ettim. adını bekliyorum senden.

...

gülçin,

çok doğru dedin, kuzey iyidir :)

ne iyi etmişsin o kitapları arka arkaya okumakla. çok severim ben de martin beck'i. sadeliği, içine dönüklüğü ne güzeldir. bu arada gözünden kaçmadığına eminim ama emrah serbes'in son hafriyat'ında martin beck göndermesi vardı. "burası isveç değil, sen de martin beck değilsin" diye. pek hoştu doğrusu.

festival sonunda bir liste oluşturmak iyi fikirmiş. pek tabiy yaparım.

sevgiler